Aylin Nazlıaka’dan yeni açıklama


PM tarafınca ihraç istemiyle disipline sevk edilen CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, CHP’li Necati Yılmaz’ın odasında yaşananları söyledi. Nazlıaka “Odasında duvara baktım. Duvarda Mustafa Kemal Atatürk resminin olmadığını gördüm. Kendisine o resmi niye kaldırdığını sormuş oldum. Dışarı astığını söylemiş oldu” diye konuştu.


“Mustafa Kemal Atatürk portresinin duvardan indirilmesi” tartışmalarıyla gündeme gelen ve CHP Parti Meclisi tarafınca kati ihraç istemiyle disipline sevk edilen CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, CHP’li Necati Yılmaz’ın odasında yaşananları söyledi. Nazlıaka “Necati Yılmaz’ın odasında sigara içildiği için camı açmak için ayağa kalktım. O sırada duvara baktım. Meclis’teki odalarımızda Mustafa Kemal Atatürk’ün, parti amblemimizin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun resimleri bulunmaktadır. Duvarda bu üç resimden Mustafa Kemal Atatürk resminin olmadığını gördüm. Kendisine o resmi niye kaldırdığını sormuş oldum. Dışarı astığını söylemiş oldu” dedi.


Twitter hesabından vakaya ilişkin izahat icra eden Nazlıaka şunları dile getirdi:


CHP Parti yönetimi beni en ağır cezayla, parti üyeliğinden kati çıkarma kararıyla Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk etmiş bulunuyor. Bugüne dek mevzuyla ilgili birçok vurgunculuk yapıldığı için süreci kamuoyuna kısaca üzerinde durmak isterim


‘BİR VEKİL ETİK DIŞI BİR ŞEKİLDE BASINA TAŞIDI’


İki ay kadar ilkin Meclis’te üç milletvekiliyle hususi bir söyleşi esnasında, kuramsal bir irdelemenin örneği olarak bir milletvekili arkadaşımın odasından Mustafa Kemal Atatürk resmini kaldırdığını söyledim. Üç dakika devam eden bu konuşma esnasında bu kişinin bunu Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığıyla yaptığını asla ifade etmedim. İma bile etmedim. Tersine; mevzu abartılarak basına taşındıktan sonrasında, her fırsatta kendisine böyle bir durum atfedilemeyeceğini söyledim.


Özel bir söyleşi esnasında anlatılan ve aile içinde kalması ihtiyaç duyulan bu konuşma, maalesef oradaki bir milletvekilimiz tarafınca etik dışı bir halde basına taşınmıştır. Üstelik basına o şekilde bir halde yansıtılmıştır ki, “partimizde Mustafa Kemal Atatürk karşıtı bir milletvekili olduğu” algısı oluşturulmak için kullanılmış ve bu idrak her geçen gün büyütülüp derinleştirilmiştir.


Ilkin yazılı ve görsel medyada mevzu çarpıtılarak bu kişinin ben olduğum iddia edilmiş ve bu iddia toplumsal medyadan hızla yaygınlaştırılmıştır. Bu şekilde bir mevzuyla tartışılmayı hakaret saysam da, mecburen kendimi korumak için çaba sarfetmek ve siyasal duruşumla hiçbir halde bağdaşmayacak bu saçma iddianın doğru olmadığını kanıtlamak zorunda kaldım.


‘CHP LİDERİNE İSMİ SÖYLEDİM’


14 Aralık 2015 tarihinde basına çıkan ilk haberden 5 gün sonrasında; doğrusu 19 Aralık 2015’de, saat 15:00’de Genel Başkanımızı ziyaret ettim. Çıkan haberleri, benim bu mevzuda basına yolladığım yanıtları aktardım. Kendisi bana vaka doğru mu diye sordu? “Evet, bir arkadaşımız duvardan Mustafa Kemal Atatürk resmini kaldırmıştı fakat basındaki benzer biçimde büyütülecek bir şey değil” dedim. İsim sordu; ben de bu kişinin adını vermek zorunda kaldım. Necati Yılmaz bulunduğunu söyledim.Resmi benim indirmediğim anlaşılınca linç edilecek milletvekili arayışı devam etti. Oysaki fotoğraf indirme vakası doğru, sadece “partimizde kulağından tutulup dışarıya atılacak olan bir milletvekili olduğu” algısı yanlıştı. Benim tek başıma bu algıyı değiştirebilmem mümkün değildi.


ODASININ CAMINA AÇARKEN…


Necati Yılmaz’ın odasındaki süreç ise şu şekilde gelişti. Bugüne dek odasına iki kez gittim. Birinde il başkanımızın eşini götürdüm ve sonrasında oradan ayrıldım. İkinci gidişimde ise yalnızdım. Oturdum, birazcık söyleşi ettik. Odasında sigara içildiği için camı açmak için ayağa kalktım. O sırada duvara baktım. Meclis’teki odalarımızda Mustafa Kemal Atatürk’ün, parti amblemimizin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun resimleri bulunmaktadır. Duvarda bu üç resimden Mustafa Kemal Atatürk resminin olmadığını gördüm. Kendisine o resmi niye kaldırdığını sormuş oldum. Dışarı astığını söylemiş oldu. Bunu garipsedim. İçimden dışarı asmak için bir başka Mustafa Kemal Atatürk resmi bulamaz mıydı diye geçirdim. Bunu da ona belli ettim. Bu vaka tek başına mesele olacak bir şey değildi. Anlık bir refleks Meclis’te maksadını aşan bir konuşmaya dönüşmüştü. Necati Yılmaz benim aynı çatı altında ve hatta aynı ilde senelerce birlikte politika yaptığım ve bazı mevzularda ideolojik ayrışmalarımız olsa da takdir ettiğim bir arkadaşımdır.Tüm bu süreçlerde maalesef Genel Merkez ve mevzunun aslolan muhatabı sessizliğini korudu. Ben partimden, “Mevzu vekillerimiz içinde geçen hususi bir konuşmadır. Bir milletvekilimiz kişisel bir tanıklığını dostlarıyla paylaşmıştır. Olayın doğruluğu ya da bir yanlış anlaşılma olup olmadığı partimizin kendi organlarında tartışılacaktır. Burada etik dışı olan nokta, parti içinde netleştirilmeyen bir mevzunun basın vasıtasıyla kamuoyu önünde münakaşaya açılmasıdır ve partimiz bu mevzuyu da soruşturacaktır. Her koşulda, hiçbir milletvekilimizin Mustafa Kemal Atatürk’e değil düşmanlık, saygısızlık yapma girişimi dahi olması imkansız” yönünde bir izahat beklerdim. Ne yazık ki, parti yönetimimiz zamanında bu şekilde bir izahat yapmamıştır. Ortalama iki ay süresince sessiz kalmış; olayların büyümesini, ben ve birçok milletvekilimizin çeşitli çevrelerce suçlanmasını, partimizi yıpratan yalan yanlış demeçler verilmesini yalnız izlemiştir.


‘GENEL MERKEZDEN AÇIKLAMA BEKLEDİM’


Basın devamlı bu mevzuda haber yapıyordu. Bunun Genel Başkanımızı ve partiyi yıpratma amaçlı bulunduğunu düşünüyordum. Basında devamlı yeni adlar tartıştırılıp yıpratılıyordu. O adlar de çıkıp tek tek o şahıs ben değilim diye herkesi ikna etmek zorunda kalıyordu. Ben “o indirmedi” desem “o vakit kim” diyeceklerdi. Bu süreçte de sessizliğimi korudum ve Genel Merkez’den bir izahat bekledim. Bu sebeple bu kriz sadece kurumsal bir çabayla aşılırdı. Genel Başkan’ı 19 Aralık’ta bilgilendirdiğim için, kendisinden bir yönlendirme gelinceye kadar basına bir demeç vermeyerek yeni bir münakaşa hattı açmamaya itina gösterdim.


Gelinen noktada bulunan sözüm ona tek çıkış yolu da; bir komisyon kurarak, fena yönetilen sürecin hasarını yalnız benim üzerime yıkmaya çalışmak olmuştur. Komisyonun raporunda ne vakası basına servis edip, verdiği demeçlerle yanlış idrak oluşturup bu algıyı köpürtenlere dönük bir sorgulama vardır; ne de Necati Yılmaz ile bir görüşme yapılmıştır.


‘NECATİ YILMAZLA YÜZLEŞTİRİLMEK İÇİN ARANMADIM’


29 Ocak 2016’da Sayın Kılıçdaroğlu’nun hususi kalemi beni aradı. Ben o akşam Plan Bütçe Komisyonunun Spor Bakanı ile olan görüşmesindeydim. Genel Başkan sizinle görüşmek istiyor dedi. Ben de “Kendisi niye bunca vakit bekledi, o komisyonu kurmadan ilkin benimle görüşmeliydi” diyerek Meclis’teki çalışmamı sürdürdüm. Aynı konuşmayı sonrasında beni iki kez arayan Özgür Özel’e de yaptım.


Asla Necati Yılmaz ile yüzleştirilmek için aranmadım. Parti Meclis’i toplantısından erken çıkmam ise hataydı. Sadece dört saat süresince hak etmediğim derecede laflara maruz kaldığım, bazı PM üyelerinin de düşmanca diliyle karşılaştığım o baskı ortamına daha çok dayanamadım; bazı yerlerde yazıldığı benzer biçimde “ağlayarak” değil, mikrofonsuz bir konuşma yapmış olup isyan ederek oradan ayrıldım. Keşke ayrılmasaydım. Mevzuyla ilgili bine yakın haber çıkmasına karşın Sayın Kılıçdaroğlu niçin 50 gün bekledi? Son dönemdeki demeçlerinde “Mustafa Kemal Atatürk resmini indiren bir şahıs bizim yol arkadaşımız olması imkansız” diyor. İlk günden beri bu duyarlılıkta idiyse niçin ilk gün Necati Yılmaz’ı çağırıp “Niçin indirdin?” diye sormadı. Bunu öğrenmek için bir komisyona gerek var mıydı?


BENİM KURBAN EDİLMEM KARARI VERİLMİŞ…


Görünen odur ki, daha komisyon kurulduğunda krize benim kurban edilmem sonucu verilmişti. MYK’da komisyon raporu tartışılmadan “üç dakika içinde” oylanıp PM’ye sevk edilmişti. MYK’nın “oy birliği” ile karar alması esasen PM’ye bir ileti veriyordu. Gene de PM’de beni korumak için çaba sarfeden duyarlı arkadaşlarıma ve bana oy verenlere teşekkür ediyorum.


Bana önlemli olarak üyelikten çıkarılma sonucu uygun görülmüş. Gerekçe ise partiyi kamuoyunda tartıştırmam. Oysaki ben son iki aydır, her türlü kişisel saldırıya, yargısız infaza uğrayan, sırf partim yıpranmasın diye basından kaçan, gelen TV programı taleplerini reddedenim. Aile içinde, ilgili kişiler içinde kalması ihtiyaç duyulan o üç dakikalık konuşmayı çarpıtarak servis edenin, yanlış algıyı basında köpürtenlerin değil benim yargılanmam kesinlikle siyasal bir karardır. Ne bir milletvekilimizin Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlığı ya da düşmanlığı olduğuna dair bir “kara çalma” attım, ne de “aslı astarı olmayan” bir informasyon paylaştım. YDK’nın bir an ilkin, mevzunun, olayın içindeki öteki kişiler bir yana bırakılıp, yalnız şahsıma ve üstelik de “üyelikten çıkarma” benzer biçimde aşırı orantısız bir ceza talebiyle önüne getirilmesindeki tutarsızlığı değerlendirip; usulüne uygun olarak ve objektif bir karar vermesini umuyorum. Gerektiği takdirde, elbetteki yasal haklarımı arayacağım. Asla kimsenin kuşkusu olmasın ki, o süreci de, aynen bugüne dek olduğu benzer biçimde, partimin kamuoyu önünde zedelenmeyeceği bir halde yönetmeye çalışacağım.


Netice olarak; bu olay, sorunların görmezlikten gelindiğinde yok olacağını ya da işler çığırından çıktığında bir günah keçisi seçip böylece sorunlardan da kurtulunacağını uman bir anlayışın eseridir. Şimdi geriye dönerek baktığımda şunu görüyorum ki; bu krizin basiretli bir halde yönetilememesi siyasal rakipler tarafınca CHP içi bir cadı avı ve idrak operasyonuna dönüştürülmesine niçin olmuştur. Kriz yönetimindeki bu zaaf, bununla beraber partimizdeki bir yarayı daha da görünür kılmıştır. Partimizin kurucu felsefesinden ve Mustafa Kemal Atatürk çizgisinden uzaklaşıp uzaklaşmadığına dair endişeler bu vakayla bir kez daha açığa çıkmıştır.


Benim bugüne kadarki tüm beyanlarım ortadadır, siyasal ve etik duruşum açık ve nettir. Hiçbir aşamada, parti içinde kalması ihtiyaç duyulan hiçbir mesele, hiçbir münakaşa tarafımdan parti dışına taşınmamıştır, kişiselleştirilmemiştir.


Partili dostlarımla, hususi bir sohbette yaptığım art niyet taşımayan bir paylaşımın, aylardır ülkemizdeki onlarca yakıcı mesele bir yana itilip tartıştırılmasını büyük üzüntü ile izledim. Aynı şekilde, mevzuyu daha en başlangıcında parti içine çekip, orada çözme tavrını gösteremediği için, partimin yıpratılma kampanyasına dönüşmüş olması da beni kahretti. Bu süreçte, kişisel olarak tüm kamuoyu önünde ciddi bir yargısız infaza doğal olarak tutulmama karşın, etik duruşumdan ödün vermedim, partime zarar verebilecek tek bir kelime etmedim.


Ben her koşulda, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucu felsefesine haiz çıkmaya ve bu doğrultudaki çalışmalarımı sürdürmeye devam edeceğim. Devletimizde bunca büyük mesele varken, bu parti içi mevzunun artık gündeminden çıkması, suni gündem yaratma çabalarına alet edilmemesi amacıyla bu mevzuda başka izahat yapmayacağımı iletir, kamuoyunun takdirlerine sunarım.


Haber Kaynağı: Sözcü



Aylin Nazlıaka’dan yeni açıklama
Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.

0 yorum:

Yorum Gönder