İnsan beyni: Ortalama 1,5 kg ağırlığında, yaklaşık 86 milyar nöron ve bu nöronları birbirine bağlayan 100 trilyon sinapsa sahip, düşünme, mantık kurma ve soyutlama gibi karmaşık bilişsel aktivitelerin gerçekleştirildiği görkemli bir organ. Peki, ellerinizde bir insan beyni tutmak nasıl bir histir? Özellikle de ilk seferinde…
Bradley Voytek, UC San Diego’da Bilişsel Bilimler alanında öğretim üyeliği yapan bir sinirbilimci. “Quora” isimli soru-cevap sitesinde sorulan bu soruya yazdığı ve bize de çevirme izni verdiği cevap şu şekildeydi:
“Beklediğimden daha ağırdı.”
Cevabın, ilk seferinde “içe işleyen” şeklinde olması gerektiğini hissediyorum. Aydınlatıcı. Mahcup edici. Fakat şimdi düşünüyorum da, ne kadar da ağırdı.
Tabii, suratıma çarpan varoluşsal tokat sonradan geldi.
Senelerce, insan beyninin 1,3 kg civarında olduğunu duymuştum. Fakat tutuyor olduğum şey bundan çok daha ağırdı. Meğerse insan beyni çok narinmiş. Jelimsi; yumuşak ve süngerimsi bir kıvama sahipmiş. Muhafaza edilmeden ve kimyasal sertleştirme olmadan bir beyni inceleyemezdiniz. Onu kesip, parçalara ayıramazdınız. Ama bir yandan da bu işlemler beyni ciddi derecede ağırlaştırmakta. Yıllar geçtikçe birçok etkinlikte –UC Berkeley’deki üç sömestr süren Nöroanatomi öğretmenliğimden tutun, halka açık olarak yaptığım konuşma deneyimlerine kadar– birçok beyinle içli dışlı oldum.
Beyni ameliyattayken, bilinci açık vaziyette uzanan birini seyrettim.
Kafatasından çıkartılmış ve nöropatolojisi belirlenmek üzere parçalara ayrılmış bir beyin gördüm. Bir hemşire, ameliyatı halen devam etmekte olan bir hastadan aldığı bir dilim dokuyla koşarak içeri girdiğinde, ben bir odada sinir hastası bir meslektaşımla oturup sohbet ediyordum. Meslektaşım, benden izin isteyip ayrılırken bir yandan da hastaya glioblastom teşhisi koymuştu. Sinirbilimdeki birçok insan gibi, sevilen birinin beynindeki bazı nöronlarda bir şeylerin ters gitmesi sonucunda oluşan değişiklikler ile ilgili doğrudan, derinlemesine bir bilgi sahibiyim. Orada öylece durmamak benim için zordu. Elimde bir yığın doku, solüsyondan glomerülüme gelen bir tür tiksindirici koku ve aslında neler olduğunun çarpıcı ağırlığı… Ellerimde tutup, idrak ettiğim bu şey daha birkaç hafta öncesinde bir kişinin her şeyiydi. Her küçük kıskançlığı… Her güvensizliği ve korkusu… Tüm umudu, sevinci ve hazzı… Fakat kara mizah bana başı darda olan biri tarafından öğretildi, ben de buna minnettar olarak büyüdüm. Yani şaka yapıyor, umursamazca konuşuyor ve deli saçması şeyler yapabiliyor olsam da (zombi beyni gibi), tüm bunlar benim yaşam sürecimin bir parçası. Bu nedenden dolayı, konferanslarımdan, şakalarımdan ve ilginç yakıştırmalarımdan önce, öğrencilerime ya da kalabalığa her zaman aslında neyi gördüklerini ve neye dokunduklarını hatırlatırım. İşim gerçekten şaşırtıcı, günlük bazda kolayca unutulan fakat gölgesi daima orada olan, varoluşsal bir ağırlığı var. Bu yüzden, zannediyorum ki insan beynini ilk kez tuttuğumdan beri fazla bir şey değişmedi; o hala ilk hayal etmiş olduğum kadar ağır, fakat çok farklı bir şekilde…” Aynı soruyu, BBC’nin tıbbi muhabiri Fergus Walsh ise şöyle yanıtladı: “İnsan beynini ellerime aldığımda, aklımdan birçok farklı şey geçti. Aslında endişem onu düşürebileceğim ya da ellerimde parçalara ayırabileceğimdi. Neyse ki ikisi de gerçekleşmedi. Ardından, insan beyninin hafifliği nedeniyle kalakalmıştım. Yarım bir beyin olduğunu söylemeliyim – sağ yarıküre – soldaki diseksiyona gönderilmişti bile. Tam bir insan beyninin ağırlığı 1,5 kg civarlarındadır – vücut ağırlığının yalnızca %2’si kadar, enerjisinin %20’sini harcamasına rağmen. Ellerimde tuttuğum beyin, yaklaşık 3 haftadır formalinde (koruyucu bir sıvı) bekletilmişti. Her yıl tıbbi araştırmalara bağışlanan birkaç yüz beyinden biriydi. Bir beyni ellerimde tutup onu hissetmiş olduktan sonra, böylesine basit görünen bir yapının nasıl bu denli kabiliyetli olduğunu merak etmeye başlayabilirdim artık. Bu beyin, tüm bir insan hayatını -her birimizi eşsiz birer insan yapan şeyleri deneyimlemişti, işlemişti ve yorumlamıştı: Düşünceler, duygular, dil, hafıza, biliş, farkındalık ve bilinç… İğrenç diyebilirsiniz, fakat ben “Beyinler güzeldir.” diyen bilim insanlarının ve cerrahların tarafındayım. Bristol Beyin Bankası’ndaki patoloji takımı yardımsever bir şekilde bizim akıl sağlığının birçok yönünü araştırdığımız BBC “In the Mind” sezonunu çekmemize izin verdi. Benim görevim sinirbilimdeki son gelişmeleri incelemekti.” Beyin hakkındaki bilgilerimizin gidişatı ve ilerleyişi hakkında araştırmacılar arasında gerçek bir heyecan hissi var. On beş yıl önce, bilim insanları bazı akıl hastalığı türlerinin güçlü ailevi, kalıtsal kökenleri olduğunu biliyordu. Bazı tedavilerin işe yarar olduğunu fakat ilişkili mekanizmaları açıklayamadığını da biliyorlardı. Şimdi ise, yalnızca şizofrenide bile yüzden fazla genetik bağlantı tespit edildi ve beyin kıvrımlarının dili çözüldü. Zihnin birkaç farklı durumu olan otizm, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, majör depresyon, bipolar bozukluk ve şizofreninin bazı benzer genetik risk faktörlerini paylaştığı bulundu. King’s College London Psikiyatri, Psikoloji ve Sinirbilim Enstitüsünün Dekanı Prof. Shitij Kapur bana şunları söyledi: “Beyin eskiden bir kara kutu gibiydi. Şimdi ise tedavilerin neden işe yaradığını açıklayabiliyoruz ve ne zaman daha iyilerini tasarlamaya başlayabileceğinizi biliyoruz.” Birçok genin kişinin zihinsel hastalıklara olan hassasiyetini arttırdığı bilinse de, buna neden olan asıl şey, diğer her şeydir, yaşam deneyimleri gibi. Profesör Kapur, bu konuyu şöyle ele alıyor: “Genetiğin neticeyi belirlemediğini bilmek mahçup edicidir. Birçok riskli geniniz olabilir, sağlığınızı bozmayabilir ve şimdiye kadar genlerinizin hiçbiri buna direnemiyor olabilir.” İnsan Genom Projesi’nin biyoloji ve genetik bilgisini dönüştürdüğü gibi, benzer bir devrim de beyni bilimsel bir yoldan anlayışımızı dönüştürme yolunda. Uluslararası İnsan Connectome Projesi (Human Connectome Project) beynin sinir ağlarıyla çevrili olup, nasıl işlev gördüğünü çözmeyi amaçlıyor. Cambridge Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü olan, “Human Connectome Projesi” danışma panelinden Ed Bullmoren bana şunları söyledi: “Connectome daha yalnızca 10 yıldır var olan ve insan beyninin tüm nöral ağını haritalayabileceğimiz konusundaki hırsımızı özetleyen bir sözcüktür; böyle bir şeyin aniden mümkün olabileceğini görmek heyecan verici.“ Gelişmiş beyin tarama teknikleri ile üretilen resimler hayret verici.
(…) Bir insan beynini tutmak için fırsat tanınmış olmak bir ayrıcalıktır. Bu deneyim, kolayca hasar görebilmesiyle feci sonuçları olan bu doku parçasına olan saygımı arttırdı. Bu deneyim aynı zamanda, evrimin başyapıtı olan “beyin”e karşı duyduğum merak duygusunu güçlendirdi. Beyinler, gerçekten güzeldir! Çeviren: İlker Çağatay Aşık (Evrim Ağacı) Düzenleyen: Işın Altınkaya (Evrim Ağacı) Kaynaklar ve İleri Okuma: QuoraBBC
Kaynak: Evrim Ağacı
Haberin Devamı
Elinizde Bir İnsan Beyni Tutmak Nasıl Bir Histir?
0 yorum:
Yorum Gönder