Iraklı ve ABD'li çift ikinci baharını yaşıyor

Dünyada sınırların kalmadığı gerçeği bir çokları tarafından kabul edildi. Teknoloji geliştikçe ve imkânlar arttıkça, dünya insanı olmak da olumlu ve de zorunlu bir sonuç olarak çıkıyor karşımıza. Geçtiğimiz haftalarda ilginç bir nikah törenine şahit oldu Üsküdar Evlendirme Dairesi. Huzurevinde tanışan ve Müslüman olan Amerikalı Joyce Matthews ile Iraklı Velid Muhammed Katipzadeler, ortak memleketleri Türkiye’de evlenmeye karar verdiler. İkisinin de birbirinden farklı hikâyesi var.


Çiftlerin yolları Üsküdar Fahrettin Kerim – Nilüfer Gökay Huzurevi’nde kesişiyor. İşte sınırların kalmadığına örnek bu nikah ve çiftlerin hikayesi bizim de ilgimizi çekti. Yeni adıyla Ravza Katipzadeler yani Joyce Matthews ve Velid Muhammed Katipzadeler, yaşadıkları koca ömrü bir çırpıda anlatıyorlar…


Röportaja geçmeden önce de ‘Bu adam keçi gibi ama onu çok seviyorum’ demeyi de ihmal etmiyor bayan Katipzadeler. Kalan ömürlerini, onları buluşturan ve memleketimiz dedikleri Türkiye’de geçirmek istiyorlar. Şimdi onlar ‘cennet’ diye tabir ettikleri huzurevlerinde ikinci baharlarını yaşıyorlar. Amerika ve Iraklı 2 farklı insanı bir araya getiren kader bahsini hiç unutmayarak…


Velid Muhammed Katipzadeler


Irak nerede Amerika nerede? Sizin hikâyeniz nasıl başladı?


Hatta buna şunu da ekleyin ben nerede huzurevi nerede? Ben Iraklıyım, Kerkük’ten. Orada yaşıyordum. 1990 senesinde Saddam’ın savaşlarından kaçıp Türkiye’ye geldim. Uzun bir süre burada kalıp sonra geri döndüm. Amerika’nın işgali oldu, Saddam yıkıldı. Tabi Saddam’dan sonra da bir şey değişmedi.


Bombalamalar devam etti. Bu bombalardan biri benim fabrikama isabet etti. Süt ürünleri fabrikam, evim dahil, her şeyimi kaybettim. Orada da ne kanun, ne yasa vardı. Caddede adam öldürülse kimse sahip çıkmıyordu. Bu 240 kişinin arasından sadece ben hayatta kaldım. Orada, böyle bir ortamda yaşayamazdım. Mecbur kaldım tekrar Türkiye’ye geri döndüm.


Dönünce ne yaptınız?


Biraz param vardı, yaşadım. İş bulamadım. Bulduğumda paramı vermediler. Bunlar bıktırdı beni. Biriktirmiş olduğum paramı da çaldılar. Mecbur kaldım sosyal hizmetlere gittim. Bilmiyorum da Darülaceze neresi, huzurevi neresi. Bu şeylere yabancıyım. Ben iş bulurlar umuduyla gitmiştim, beni huzurevine yerleştirmeye karar verdiler. İşte o zaman anladım huzurevi dedikleri şey nedir.


Huzurevi zor geldi


Kolay alışabildiniz mi?


İlk olarak Semiha Şakir Huzurevi’ne yerleştim. Sonra umreye götürmek istediler bizi. Ben daha önce 2 kez hac bir kez umre yapmıştım. Başkası gitsin dedim. Başvuru olmayınca beni yolladılar. Orada şu an yaşadığımız huzurevinin müdürü Mahfuz Bey’le tanıştım. 20 gün kaldık. Dönüşte buraya geçtim. Burası çok güzel, herkese çabuk alıştım. Irak’ta çok güzel bir hayatım vardı, o yüzden zor geldi bana ilk olarak.


Derken Ravza Hanım’ı gördünüz…


Evet kendisiyle ilk başlarda kitap, din, diyanet üzerine konuşurduk. Konu Müslümanlığa geldi, arz ettim, dedim neden Müslüman olmuyorsun. Önceleri kızdı, kimse kimseye dinini sormaz bizim oralarda dedi. Ban şaşırdım, sustum. Haftalar geçti. Sonra yumuşadığını gördüm. Aşama aşama geçtik tüm süreçlerden. İçinde de varmış demek ki Allah bahşetti. Mahfuz Bey’i umrede tanıdım, o vasıtayla buraya geldim. Burada, bu yaştan sonra hayatımı birleştireceğim birini buldum.


Evlenmeye nasıl karar verdiniz?


Uzun süren görüşmelerimiz sonunda karar verdim. Zaten kendisi sürekli benimle evlen diyordu. Dini, Kuran’ı, namazı öğretsen bana dedi. Ben de yalnızım, o da yalnız. O garip, ben de garip. Huzurevine gelmişsek artık burası son duraktır, sonrası mezarlıktır. Allah ne kadar ömür vermişse, birlikte yaşayacağız. Evlenelim birbirimize destek olalım istedik.


Ravza Katipzadeler


34 yıldır İstanbul’dasınız. İlk geliş sebebiniz neydi?


Amerika’da Sanat Tarihi okuyordum, son sınıftaydım. 2 kızım vardı ve ilk eşimden boşanmıştım. 1971′de, Vezneciler’de Kalenderhane Camii’nde kazı ve restorasyon projesi için davet ettiler. Hocalarımla geldim. Bu cami aslında bir Roma hamamıydı sonra Bizans kilisesi ve ardından cami olmuştu.


Her dönemden izler taşıyordu. Çalışıyor raporlar yazıyorduk. Buraya gelmeden önce karar vermiştim Türkiye hakkında hiçbir şey okumayacaktım. Çünkü anlaşmamız 1 seneydi. 70′li yıllardı, ihtilal olmuştu. Biz kızlarımla Selimiye’de ahşap bir selamlıkta oturuyorduk. Bu arada Bizans sütunları üzerine bir proje yapıyordum. Haydi 1 yıl daha kalayım dedim.


İkinci senenin sonunda dönmek istemedim. Ben kimim, burası nedir, niye dönmek istemiyorum soruları kafamda dönerken kalacağım ve bu soruların cevaplarını bulacağım dedim. Üçüncü senenin sonunda karar vermiştim. Ben buraya aittim. Benim kültürüm, değerlerim uyuyordu, çok mutluydum gerçekten.


Peki yaz kızlarınız?


Kızlarım 5 ve 9 yaşındaydı, onlara bakmam gerekiyordu. 18 yaşındayken babam bana ‘Okumak istiyorsan paranı biriktir ve oku’ demişti. Ben de Paris’e kaçmıştım. Orada da okudum. Ve ‘Ah dünya varmış’ dedim. Taşradan geliyordum ve hiçbir şey bilmiyordum. Dünyanın büyüklüğüne bakınca geldiğim yer Minessota küçücüktü.


Özellikle kızlarım için onlar da öğrensin ki, dünya sadece Amerika’dan ibaret değil, çok büyük. O yüzden beraberimde onları getirdim. Burada büyüdüler. Paşakapısı İlkokulu’na devam ettiler. Bir sene sonra İngilizce’yi unutmuşlardı. Çünkü artık iletişim kuramıyorduk. 1978′de onları gönderdim babalarının yanına. Hastaydım, bakamadım.


Cennetten ayrılmam


Sonra geri döndünüz ama değil mi?


Evet, 1990′larda. İnsanlar burada sahip çıktılar, korudular beni. Dar bir sokakta herkes yardımcı oldu. Esas bu nedenle kalmak istedim. Çünkü dediğim gibi Amerika’da hiçbir dayanışma yok. Biz çok ‘özgür’ insanız kimseyi ilgilendirmez modunda yaşar Amerikalılar.


Ama ben burada komşumun ‘Nereye gidiyorsun’ diye soruşunu bile çok sevdim. Sonra huzurevine yerleştim. Buradakilerin yaklaşımı da çok iyi. Ben sözcüklerle oynamayı seviyorum, sakin sakin kitaplar arasında yaşamak en güzeli. Şu anda Amak-ı Hayal üzerinde çalışıyorum. Huzurevi de bana bu imkanı sunuyor. Bir cennetteyim sanki, bu yüzden hiçbir zaman ayrılmayı düşünmedim. 35 sene oldu.


Velid beni cesaretlendirdi


3 ay önce Müslüman oldunuz. Neden bu kadar beklediniz?


Kitaplarımın yüzde doksanı İslam’la ilgilidir. Hayatım İslam’dı diyebilirim. Müslüman olmadan önce karar vermiştim, eğer bir dini seçersem bu İslam olur diye. Ama dinim yoktu. Herkes gözlerinden nur akıyor diyordu, yakınlık hissediyordum tabi ama herhalde cesaretim yoktu. Velid bana bu cesareti kazandırdı.


Nasıl tanıştınız?


Velid, şubat ayında geldi. Bir cuma günü karşılaştık, hayırlı cumalar dedik ve tanıştık. Öyle başladı. Nisan ayında da evlenme teklif etti. Ama Müslüman olmamı çok istiyordu. Ben de oldum. Çevremden de herhangi olumsuz bir tepki almadım. Çünkü etrafımdakiler bilir ki ben yanlış bir karar almam. Sadece şaşıranlar oldu. Bunca zaman hiçbir dine inanmadığımı bilenler şaşkınlıklarını gizleyemediler. Büyük kızım Budist, öbür kızım Kızılderili biriyle evli, onun kültürünü edinmiş. Bizim çok farklı bir hayatımız var. Kızım ‘Şimdi nasıl görüneceksin’ diye sordu hemen. En çok zorlandığım konu örtü zaten. Eskiden saçımı tepeden toplardım örtümü de tepeden bağlıyorum. Herkes açıkken bana püsküllü derdi.


Siz 74, eşiniz 64 yaşında…


Evlenmeden önce her şeyi konuştuk ama her şeyi. Evlendikten sonra benden on yaş küçük olduğunu öğrendim. Sadece onu sormamışım. Komik değil mi? Ama değerlerimiz o kadar aynı ki şaşırdım. Önemli olan bu. Türkiye’ye ilk geldiğimden bir sene sonra kız kardeşim gelmiş ve sanki kendi yerini bulmuşsun demişti. Amerika’da da bile bana nerelisiniz diye sorarlardı. Hiçbir zaman kendimi Amerikalı gibi hissetmedim. Buradan başka bir yere gitmeyi düşünmüyoruz. Bizim memleketimiz burası. Birbirimizi burada bulduk, son nefesimizi de burada vereceğiz inşallah.


Yenişafak


Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.

0 yorum:

Yorum Gönder