Değerinin Altına Kalan 7 İyi Film


Evet ülkemizde gösterildiği yıl gereken ilgi alakayı nispeten gördü ve milyon sınırını zorladı. VHS sarış rakamları da çok fena değil ancak ne Pacino listeleri, ne tür sıralamaları ne de 90’lar seçkilerinde gereken ilgiyi göremedi. Bütün etkileşimler ele alındığında vasat bir gerilim filmiymişcesine görmezden gelindi. Oysaki insanın en büyük sorunlarından olan kibir, din üzerinden yapılan göndermeler eşliğinde ve gayet sağlam bir gerilim sosuyla servis edilmişti. Hukuk ve yarattığı boşluklar üzerindeki güzellemeler de cabası. Bunun yanı sıra her zamanki gibi Pacino harika performans sergilemiş, Keanu Reeves belki de en iyi işine imza atmıştı. Hal böyle olunca da The Devil’s Advocate değerinin çok ama çok altında kalmış oldu.


Sinefiller arasında bilinen ve sevilen film, daha geniş bir kitleyi memnun edecek özellikler barındırsa da gereken ilgi ve alakayı göremedi. Oldukça zeki, bir o kadar eğlenceli ve Bruges’e aşık edecek denli etkileyici olan filmin türler arasındaki yolculuğu da harika. Suç, aşk, gezi, komedi, hüzün, depresiflik. Ne ararsanız bu filmde mevcut ve hepsinin harmanlanma ayarı kusursuz. Colin Farrell’ın kendisine o tarihe kadar olan şüpheli yaklaşımları ortadan kaldıracak denli performansı ve Brandon Gleeson’ın her zamanki harika oyunu da toz biber tadında. O yılın belki de en iyisi olan In Bruges, kulaktan kulağa yayılarak gücünü artıran filmlerden ama asla yeterli değil.



“Bu film zaten çok beğeniliyor, underrated değil.” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, filmi bilen çok beğeniyor, modern bir klasik olarak nitelendirebilir ve anti-kahraman soslu western harika bir iş ama bu film gelmiş geçmiş en iyiler arasında yer almalı ve 2000’ler listelerinde ilk beş dışına çıkmamalı belki de. Anti kahraman olgusunu en net haliyle aktaran, muhteşem bir modern western olan, harika sinematografi, müthiş şiirsellik ve aşmış müzikler barındıran. Neresinden bakarsak bakalım kusuru olmayan muhteşem bir film. Brad Pitt’in ve Casey Affleck’in karşılıklı ders verdiği performansların yanı sıra kadraja giren herkesin muazzam olduğu bir başyapıt. Hak ettiği değeri asla göremeyecek, zira bu çok karşılanabilir bir şey değil.



Inarritu denilince artık akla Oscarı ve Oscar aldığı filmler de gelecek. Kimi The Revenant’ı göklere çıkaracak, kimisi de Birdman’in şaheserliğinden bahsedecek. Geriye kalan grup ise Amores Perros’un nasıl sinemaya yön veren filmlerden olduğunu anlatacak ve hala en iyisi ilkidir diyecek. Arada sıkışıp kalan ve bence hepsinden iyi olan 21 Grams ise hep underrated kalacak. Kader ve din konusundaki söylemlerinden, inanılmaz çığır açıcı kurgusuna, muhteşem dokunaklı müziklerinden, insanı anlattığı leziz senaryosuna, epey üst seviyede olan oyunculuk performanslarından, yarattığı etkileyici atmosfere, yani kısaca her şeyi ile inanılmaz bir film. Inarritu listelerinde ilk ve son arasına sıkışmış gerçek bir harika.



Andrew Niccol imzalı film, silah ticaretinin, ülkelerin bu trafikteki rollerinin ve insanların sonunu hazırlayan antlaşmaların nerelerden gelip nerelere gittiğini net şekilde anlatıyor. Öyle ki, açılış jeneriğinde bir kurşunun yapım aşamasından genç bir vücuda saplanışın kadar olan süreci görüyoruz. Nicolas Cage’in ikinci sınıf aksiyonlara ağırlık vermeden önceki son sağlam performanslarından biri olan Lord of War, Amerikan filmi olmasına rağmen kendi ülkesine de dokundurmaktan geri kalmıyor. Bu gayet güzel ve önemli film neredeyse hiçbir yerde adını sanını yeteri kadar duyuramadı. Her gün sinema muhabbeti yapan insanlar arasında en son ne zaman zikredildiğini hatırlamıyorum bile.



Scorsese ve De Niro işbirliği sayesinde sinema tarihi bazı başyapıtlar kazandı. Taxi Driver, Raging Bull, Goodfellas, Casino, King of Comedy bunların bazıları. Peki İkilinin aslında ilk birlikteliği olan ve De Niro’nun en iyi performanslarından birini sergilediği Mean Streets? Bırakın değerinin bilinmesini izlemeyen bile çoktur. Hem Scorsese yerel dertlerinin en güzel hallerinden biri, hem de sokak kültürünün en çıplak halde tasviri. Bir dönemin gençliğinin buhranları ve bahsedildiği üzere De Niro’nun en iyi performanslarından biri. Scorsese ve De Niro’nun aşırı fanatiği iseniz filmi muhakkak görmüşsünüzdür ama değilseniz de büyük ihtimalle haberiniz bile yok. Değerinin çok altında kalan, neredeyse hiç kıymeti bilinmeyen bir şaheser.



Türk sineması üzerine yüzlerce liste yapılmıştır ve yeni nesil başyapıtlar harici hep aynı filmleri görürüz. Yol, Umut gibi Yılmaz Güney filmleri, Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi usta Metin Erksan filmleri ya da daha yakın tarihli Yavuz Turgul harikaları. Bunlarda bir sorun yok ama bu listelerde Fize Hücum’u gören duyan? Toplumsal gerçekçiliğin tavan yaptığı, o dönemki olayları çok iyi yansıtan ve inanların umutlarının yitirilişini hüzünle perdeye yansıtan harikulade bir film. Genco Erkal’ın usta bir oyuncu olduğunu gözler önüne seren Zeki Ökten yapımı filmin efsaneler arasına giren sahneleri de mevcut. Özellikle kapı sahnesi görülmeye değer.



Kaynak: Paralel Sinema


Haberin Devamı

Değerinin Altına Kalan 7 İyi Film
Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.

0 yorum:

Yorum Gönder