ANKARA — Varşova’daki NATO Zirvesi’nin ardından Türkiye açısından tabloyu değerlendiren uzmanlar, Rusya’ya karşı NATO’nun silahlanması gündeminde Ankara’nın “arada kalma” riskiyle karşı karşıya olduğu görüşünü dile getiriyor.
NATO Varşova Zirvesi dün kapanış toplantısıyla sona ererken, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO Mukabele Gücü’nün mevcudiyetini 3 kat artırarak 40 bin askere çıkardıklarını açıkladı. Son dönemde NATO’nun doğusunda 8 yeni merkez oluşturulduğunu kaydeden Stoltenberg, Letonya, Litvanya, Estonya ve Polonya’ya çok uluslu askeri birlikler konuşlandırılacağını ve güneydeki krizlerden en çok etkilenen Türkiye’nin hava savunmasını güçlendirdiklerini de duyurdu.
Stoltenberg, Suriye ve Irak’taki krizlerden en fazla etkilenen Türkiye’ye NATO’nun teminat verdiğini ve IŞİD ile mücadele kapsamında gönderilecek AWACS erken uyarı – gözlem uçaklarını sınırda uçuracaklarını ifade etti.
Stoltenberg’in açıklamaları ışığında NATO tarafından Varşova Zirvesi’nde gelecek döneme dair yapılan planlamalar, Türkiye açısından da kritik önem taşıyor.
NATO, Rusya için ne düşünüyor?
NATO Daimi Temsilciliği görevini de bir dönem yürütmüş olan Emekli Büyükelçi Onur Öymen, NATO’nun Rusya’ya karşı kararlı bir tutum sergileme politikasını güçlendirdiği görüşünü dile getiriyor.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Öymen, “Polonya ve Baltık ülkelerine takviye birlikler göndermek bunun işaretidir. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemde NATO–Rusya ilişkilerinde Rusya’nın politikası değişmedikçe bir yumuşama olması beklenmemelidir” diye konuştu.
Rusya’ya bir mesaj verildiğini belirten Öymen, şunları kaydetti:
“NATO ülkeleri, Rusya’nın Ukrayna işgali ve Ortadoğu politikalarından rahatsızlık duymaktadır. Bundan 15 yıl önceki yakınlaşma havası maalesef yoktur. Soğuk Savaş’tan bahsedilemese bile bugün NATO ile Rusya arasında soğuk bir barıştan söz edilebilir. Rusya da, Varşova Zirvesi’ndeki kararlılığı değerlendirecektir. Karadeniz ve Baltık’ta istediği gibi at koşturamayacağını görmüştür. Özellikle Rusya’nın S300 – S400 füzelerini Ortadoğu’ya yerleştirmiş olması, NATO güvenliği açısından ciddi sorun teşkil etmektedir ve bunun terörle mücadele silahı olmadığı bilinmektedir. Biz bunu Rusya’nın Ortadoğu’ya stratejik açıdan yerleşmesi olarak görüyoruz. NATO şimdi Rusya ve terör boyutlarıyla ortak çıkarlarını daha fazla düşünmek zorundadır” dedi.
Öymen’in, “NATO’nun yeniden önem kazanması” olarak yorumladığı Varşova Zirvesi’nin sonuçlarını, Emekli Tuğgeneral Ali Er ise Rusya’nın tehdit olarak algılanması boyutuyla önemli buldu.
Er, Amerika’nın Sesi’ne verdiği demeçte, “Varşova Zirvesi’ni tarihi bir zirve olarak görüyorum. NATO ilk kez yüzünü resmen Rusya’ya çevirdi. Ama Rusya’yı kendisine doğrudan bir tehdit olarak gördüğünü saklamadan” görüşünü aktardı.
NATO’da da görev yapmış Er, şöyle konuştu:
“Zirvedeki en dikkat çekici karar da NATO’nun, Doğu Avrupa ülkelerinde fiilen Rusya’ya karşı askeri güç bulundurma kararı. 1999’da stratejik güvenlik konsepti kapsamında NATO’ya görevler aramaya çalışan üye ülkeler, artık karşılarında doğrudan kendilerine somut bir tehdide karşı yeni konsept geliştirme ihtiyaçlarının farkına varmaları. Zirve yeri olarak Varşova da tesadüfen seçilmedi. Devlet başkanları yemek daveti geçmişte Varşova Paktı’nın imzalandığı salonda yapılması da, bundan sonraki NATO’nun stratejik konseptinin hangi yöne gideceği bakımından önemli bir mesaj.”
‘Rusya tehdidi’ Türkiye için ne anlama geliyor?
Ancak Emekli Tuğgenerel Er, NATO’nun Rusya’yı tehdit algılaması nedeniyle Türkiye’nin sıkıntı yaşayabileceğini görüşünü de ifade etti. Er, “Karadeniz’deki NATO varlığının arttırılması ise, Türkiye açısından sıkıntılı bir dönemi getirecektir. Çünkü Montrö Antlaşması’nın tartışılmaya açılması gündemdedir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, düşürülen Rus uçağıyla ilgili dost elinin hemen Putin tarafından sıkıca kavranmasının nedenini de ben NATO’nun bu yöndeki adımlarına karşı Rusya’nın Türkiye’yi yanında tutma girişimleri olarak düşünüyorum” dedi.
Türkiye ile Rusya arasında “özür dileme” olup olmadığının ancak muhataplarca bilindiğine işaret eden Ali Er, bunun Varşova Zirvesi öncesi yaşanmasına dikkat çekti. Er, “Rusya, Türkiye ile NATO’ya karşı durum üstünlüğü sağladı. Türkiye’nin bu zirveler sırasındaki adımları maalesef yanlış oluyor. 2010 Lizbon Zirvesi’nde de (Fransa Cumhurbaşkanı ) Sarkozy’nin “Ben kediye kedi derim” dediği dönemde, İran’ı NATO’ya karşı savunuyordu. Umarım olmaz ama korkarım Türkiye, NATO’ya karşı Rusya’yı savunmak durumunda kalmaz” diye konuştu.
NATO’nun Türkiye savunmasına katkısı nasıl yorumlanmalı?
Deneyimli diplomat Onur Öymen, NATO’nun, Türkiye’ye ilişkin kararlarıyla terör konusunda yıllardır diplomatik olarak mücadele verdikleri noktaya gelebileceği umudunu taşıyor. Öymen, “Suriye’deki teröre karşı daha kararlı tutum izleyebileceği işaretleri var. AWACS uçaklarının Türkiye–Suriye ve Türkiye–Irak sınırlarında görev yapması bu anlama geliyor. Ümit ediyoruz bölgedeki terör örgütlerine karşı istisnasız bir tavır anlamına gelsin ki Türkiye öteden beri bunu savunuyor” düşüncesinde.
Türkiye’nin yıllarca NATO’nun terörle mücadelede etkili rol oynamasını istediğini anımsatan Öymen, mesela Türkiye’nin 1999’daki Washington Zirvesi sırasında terör saldırılarının, NATO Sözleşmesi’nin 5. Maddesi kapsamına girmesini savunduğunu kaydetti. Yani Türkiye’nin, “NATO üyesi bir ülke terörist saldırıya uğrarsa 5. Madde yani bütün ülkeler bu saldırıyı kendilerine yapılmış saysınlar” görüşünü savunduğunu belirten Öymen, ancak o zaman bunun kabul görmediğini ifade etti.
Bununla birlikte, 2001 yılında ABD’ye 11 Eylül terör saldırıları olduğu zaman NATO’nun, derhal 1 gün içerisinde 5. Madde kararı aldığını hatırlatan Öymen, o dönem NATO’nun stratejik konseptinde olmayan bir durumun fiilen yürürlüğe girdiğini ve NATO’nun 11 Eylül sırasında aldığı kararın emsal oluşturduğunu söyledi. Öymen, o günden bugüne Türkiye’nin terörle mücadelesi bakımından tabloyu şöyle yorumladı:
“Artık stratejik konsepte açıkça yazılı olmasa da NATO’nun artık terör saldırılarına kayıtsız kalamayacağı 11 Eylül saldırılarıyla ortaya çıktı. Şimdi Varşova Zirvesi ardından NATO’nun, Türkiye’ye yönelik terörist saldırılara karşı daha etkili olacağı izlenimini alıyorum. Yeter ki terörle mücadelede bütün NATO ülkeleri aynı noktada birleşsin. Vaktiyle Başkan George Bush demişti ki ‘Terörle mücadelede gri sahamız yoktur. Ya bizden yanasınız ya da bize karşısınız’. Şimdi Türkiye de aynı şeyi söylüyor, ‘Bütün NATO ülkeleri terörle mücadelede bizimle aynı noktada yer almalı ister IŞİD olsun ister PKK olsun ister PYD olsun ister başka terör örgütleri olsun. Teröre karşı birlikte olunursa başarılı olabiliriz. Ayrım yapılırsa başarı şansımız azalır’. Zannediyorum ki bu anlayışa daha fazla yaklaşılmıştır. Beni sokmayan yılan anlayışının artık savunulması mümkün değildir.”
AWACS’lar ne anlama geliyor?
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, “Türkiye’nin hava savunma sistemine katkı” yönündeki açıklamasına, Ali Er ise askeri açıdan itiraz etti.
Er, “NATO Genel Sekreteri’nin ifade ettiği gibi Türkiye’ye NATO’nun katkılarda bulunduğu hususu; ben şahsen bunun NATO’nun hava savunma sistemleriyle pek uyumlu olduğunu düşünmüyorum. Eğer 2000’li yıllardan önce olsaydı Sayın Genel Sekreter haklıydı. O dönemde, harekat alanında hava savunma konseptini kabul ediyordu. Ama 2010 Lizbon Zirvesi’nden sonra bütün NATO ülkeleri hava sahasının korunmasına yönelik olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de Türkiye’nin hava sahasını güçlendirmek gibi bir husus olamaz. Eğer siz bütün NATO üyesi ülkeleri hava sahaları, tek bir hava sahası olarak kabul edilip bu yönde bir konsept planlaması gerekiyor” dedi.
Türkiye’nin hava savunmasını güçlendirmesi kapsamında, NATO’nun AWACS uçaklarını da Türkiye’de kullanacağı konusunu da değerlendiren Er, “Türkiye, ABD’den almış olduğu 4 AWACS uçağının son 1 yıl içerisinde basına yansıyan haberlere göre; tam harekata hazır yeteneklere kavuştuğunu söylüyordu. Şimdi 4 AWACS uçağı Türkiye’nin kendi milli kaynağı olarak var iken NATO’dan ilave ihtiyacın nereden kaynaklandığını anlamakta zorluk çekiyorum. Bu iç politikada, araştırılması gereken bir konu. Yoksa bu AWACS uçaklarında halen bazı yetenekler sorunlu mu? Mesela biliyoruz gecikmedeki neden İsrail’in bu uçaklara sağlamış olduğu bazı teknik altyapıyı Türkiye’ye göndermemesiydi” diye konuştu. Er, bu durumun “Acaba İsrail ile de yumuşama arkasında bu konu mu var?” sorusunu akıllara getirdiğine dikkat çekiyor.
Rusya tehdidi savunma bütçesi artışı mı?
Emekli Tuğgenerel Ali Er’e göre; Varşova Zirvesi’nin paradigması, NATO’nun artık hem asimetrik tehditlere hem de Rusya tehdidine karşı kendi savunma sistemlerini yeni baştan gözden geçirmesine yönelik adımlar atılması. Bunun da üye ülkeler açısından NATO harcamalarının artacağını gösterdiğini söyleyen Er, Avrupa Birliği (AB) açısından bunun en büyük etkisini, Almanya’da göstereceği düşüncesinde. Almanya’nın savunma giderlerini artıracağını kaydeden Er, bundan sonraki NATO’nun gelişimini de dünyadaki tablo çerçevesinde yorumlamak gerektiğine işaret etti. NATO ile Rusya arasındaki ilişkileri, hiçbir zaman ABD ile Çin arasındaki ilişkilerden da ayrı tutmamak gerektiğini vurgulayan Er, NATO’nun önümüzdeki 5 yıl içerisinde en azından Rusya’yı göz önünde tutacağı bir yumuşama sürecini tercih edeceğini söyledi. Rusya’nın da NATO’nun bu tercihine olumlu yanıt vereceğini belirten Er, yine de silahlama yarışı başlayacağı düşüncesini şöyle açıkladı:
“Rusya’nın da hem stratejik güvenliği hem de ekonomik çıkmazları açısından çok daha büyük belaları başına sarmak niyeti olmayacağını düşünüyorum. Ama diğer taraftan Rusya’nın hem Kırım’da hem de Ukrayna’daki genişlemeci politikaları, doğrudan kendini tehdit olarak da ortaya koyması; NATO’nun en azından Rusya’ya karşı silah sistemlerini yeni baştan gözden geçirmeye sevk etti. Bunu, dünya silah pazarı açısından ele aldığımızda, 2001’deki İkiz Kuleler’deki gibi asimetrik saldırılara karşı devlet olarak tanımlanamayacak güç odaklarının kontrolsüz şekilde silahlanması, belki silah tacirlerinin işine yaradı. Ama topyekün ekonomiyi olumsuz etkiledi. Bu da devletleri silahlandırmanın daha mantıklı ve ekonomik olacağı nedeniyle şimdi bütün NATO ülkelerinde yeni bir silahlanma süreci başlayacak görünüyor.
AB ülkelerinde moda olan son 20 yılda savunma bütçelerini azaltmaktı. Ama zorunlu olarak savunma bütçeleri artacaktır. Güney Çin Denizi’ndeki gelişmeler ile Kuzey Kore’ye karşı ABD’nin yüksek irtifa füzelerini Güney Kore’ye yerleştirmesine Çin’in tepkisi değerlendirilmeli. 1997’de başlayan NATO ile Rusya arasındaki yaklaşımda, NATO’nun yine Rusya’nın doğrudan tehdit oluşturmasını engelleyecek bir politika gütmek zorunda olduğunu düşünüyorum.”
Brexit’in etkisi olacak mı?
Bu arada Emekli Büyükelçi Onur Öymen ise, NATO’nun İngiltere’nin Brexit kararından nasıl etkileneceğine değinirken, şimdi İngiltere’yi AB’ye bağlayan en güçlü bağın artık NATO olacağını söyledi.
Öymen, “AB savunma, lojistik, istihbarat ve güvenlik boyutunda büyük ölçüde NATO’dan yararlanıyor. NATO üyesi olup da AB üyesi olmayan ülkelerin AB’nin savunmasına nasıl katkıda bulunacağı meselesi. Şimdi İngiltere de artık bu kategoriye giriyor. İngiltere hem Avrupa’nın en güçlü silahlı güçlerinden birisine sahip hem de AB’ye üye değil. Artık İngiltere’nin de AB’nin komuta kontrol savunma mekanizmasında etkisini sürdürmesi bekleniyor. Bu durum, Türkiye ve Norveç gibi AB üyesi olmayan NATO üyesi ülkeleri de etkileyecektir. Yıllarca biz NATO’da AB üyesi olmayıp da NATO üyesi olan ülkeler açısından durumu tartışmıştık. Şimdi İngiltere’nin Brexit kararı ardından AB ve NATO’nun tartışacağı konu bu olacaktır” dedi.
Kaynak: Amerika’nın Sesi
Haberin Devamı
Türkiye NATO–Rusya İkileminde Mi Kalacak?
0 yorum:
Yorum Gönder