Günümüzde kadınların erkekler ile aynı eğitim ve çalışma olanaklarına sahip olması, kuşkusuz cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlüğü için olduğu kadar toplumsal zenginlik açısından vazgeçilmez kazanımlardır. Buna karşılık, uzun eğitim süreci ve rekabetçi çalışma ortamı nedeniyle ilk çocuk sahibi olma yaşı tüm endüstrileşmiş toplumlarda ilerliyor.
Sağlık koşullarının iyileşmesi ve insan ömrünün uzaması nedeniyle çocuk sahibi olmayı ertelemek tıbbi bir sorun olarak görülmese de, maalesef zamanın kadın ve erkeklerin üreme potansiyeli üzerindeki etkisi oldukça farklı. İlerleyen yaşın bir erkeğin çocuk sahibi olma potansiyeli üzerindeki etkisi marjinal olurken, bir kadının doğurganlığı yaşla dramatik şekilde azalıyor.
Bunun sebebiyse, kadınların yumurta rezervleriyle ilgili. Bir kadının yumurtalıklarında herhangi bir zamandaki mevcut yumurta miktarı “yumurtalık rezervi” olarak tanımlanır. Kadınların yumurtaları henüz anne karnındayken oluşur ve doğumdan yaklaşık dört ay önce yeni yumurta üretimi biter. Yani her kadın sınırlı sayıda, ortalama 2 milyon yumurta ile doğar.
İlerleyen yaşın bir erkeğin çocuk sahibi olma potansiyeli üzerindeki etkisi marjinal olurken, bir kadının doğurganlığı yaşla dramatik şekilde azalıyor.
Ergenlikten başlayarak menopoza kadar süren üreme çağında ise her ay büyüyen yumurtaların bir tanesi yumurtlanacak ve döllenecek büyüklüğe ulaşırken, aynı anda büyümeye başlamış olan diğer yumurtalar ölmeye devam ederler. Yumurtalar büyürken üretilen östrojen hormonu menstrüel kanamayı sağlar. Sonunda yaklaşık tüm yumurtalar tükendiğinde menstrüel kanamalar kesilir ve menopoza girilmiş olur.
Her ne kadar yumurtaları tek tek saymak mümkün olmasa da ultrason muayeneleri ve bazı hormonların düzeylerine bakarak kalan yumurta miktarını, yani yumurtalık rezervinin az, normal veya çok olduğunu belirlemek mümkün.
Otuzlu yaşlarla düşen doğurganlık
Ortalama menopoz yaşı 51 yıl olmasına rağmen doğurganlık çok daha önceden azalmaya başlar. Kadınların üreme potansiyeli yirmili yaşlarda en yüksek iken, otuzlu yaşlardan itibaren hızla düşer.
Yumurtalık rezervi az da çok da olsa, ilerleyen yıllarla sayıdan bağımsız olarak yumurtaların kalitesi de bozulur. Geçen yıllar kadınların hem yumurta sayısını azaltır hem de mevcut yumurtalarının kalitesini düşürerek doğurganlıklarını azaltır.
Örneğin 30 yaş altında tüp bebek yapılan kadınların embriyoları genetik olarak incelendiğinde, genetik olarak sağlıklı bir tek embriyo elde etmek için ortalama 3 yumurta gerektiği gözlenmiştir. Genetik olarak normal bir embriyo için 35 yaşında ortalama 5, 40 yaşında 9, 43 yaşında 10, 45 yaşında ise 25’ten fazla yumurta gerekir.
Tüp bebek uygulamasının başarısını belirleyen en önemli iki faktörün kadın yaşı ve elde edilebilen yumurta sayısı olduğu gerçeği maalesef yeterince bilinmiyor. Eğitim, kariyer veya diğer sosyal nedenlerle gebeliği erteleyen kadınlarda “en kötü olasılıkla tüp bebek ile çocuk sahibi olurum” düşüncesi yaygın.
Oysa yumurta sayısı ve kalitesi azaldığında tüp bebek ile bile çocuk sahibi olma olasılığı da çok azalıyor. Örneğin 30 yaşındaki bir kadının bir tüp bebek denemesi ile doğum yapma olasılığı yüzde 40 iken, 40 yaşında bu oran yüzde 20’ye, 42 yaşında yüzde 10’a düşüyor. Yani yeterli sayı ve kalitede yumurta olmadığında tüp bebeğin de katkısı sınırlı.
Bu karamsar tablo, yumurtaların dondurularak saklanması teknolojisindeki gelişmelerle aydınlatılabiliyor. Vitrifikasyon denilen hızlı dondurma teknolojisi ile 35 yaş altındaki kadınların yumurtaları yüzde 95 oranında canlılıklarını korurken, aynı rakam 35 yaş üzerinde yüzde 82’ye düşse bile oldukça yüksek.
Zamanın doğurganlığa etkisini azaltma imkanı
Ortalama olarak dondurulan 10 yumurtanın 8-9’u çözüldükten sonra canlılığını koruyor ve tüp bebek için kullanılabiliyor. Böylece herhangi bir nedenle gebeliği ertelemek isteyen/zorunluluğu duyan kadınlar, yumurtalarını dondurarak zamanın doğurganlık potansiyelleri üzerindeki etkilerini minimize edebilme imkanına sahip oluyorlar.
Yumurta dondurma işleminde, kaç yumurta toplanabileceği o ay büyümeye başlayan yumurta sayısı ile sınırlı. Yani yumurtalık rezervi azaldıkça her ay büyüyen yumurta sayısı da azaldığından 30 yaşındaki ortalama bir kadından bir defada 15 yumurta toplamak mümkünken, 40 yaşındaki ortalama bir kadından işlem başına toplanan yumurta sayısı beşe veya altına düşebiliyor.
Yaşla beraber genetik olarak sağlıklı yumurta oranının da azaldığı hatırlanırsa, 30 yaşında bir defada 15 yumurta donduran bir kadının ortalama 3 yumurtasından bir sağlıklı embriyo oluşacağı ve bir gün bu yumurtaları kullanmak durumunda kalırsa ortalama 5 sağlıklı embriyosu olacağı hesaplanabilir. 40 yaşındaki bir kadından ise bir defada 5 yumurta toplanabildiğinde, sağlıklı bir embriyo için ortalama 9 yumurta gerektiğinden, işlemi ancak iki kez tekrar ettiğinde sadece bir sağlıklı embriyosu olacağı öngörülebilir.
Genetik olarak sağlıklı embriyoların da canlı doğuma ulaşma olasılığı yaklaşık yüzde 60. Bu oran düşünüldüğünde, yumurta dondurma işlemlerinin genç yaşta yumurtaların hem sayıca fazla hem de kalitesi yüksekken yapılması halinde biyolojik verimliliğinin daha yüksek olacağı açık.
Yumurta dondurma işlemlerinin genç yaşta yumurtaların hem sayıca fazla hem de kalitesi yüksekken yapılması halinde biyolojik verimliliğinin daha yüksek olacağı açıktır.
Otuzların sonunda veya kırkların başında yumurta sayısı ve kalitesi azalmış kadınların dondurulmuş yumurtalarla doğum yapmak için gerçekçi bir şansa sahip olmaları için işlemi birkaç kez tekrar etmesi zorunlu olacaktır.
Etik tartışmalar
Bu teknoloji elbette bazı etik tartışmaları da başlattı. Facebook ve Apple gibi işverenlerin genç kadın çalışanlarına yumurta dondurmak için maddi destek vermesi etik tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı. Acaba işverenler bunu çalışanlarına bir iyilik olarak mı yaptı yoksa çocuk sahibi olmayı erteleyerek çalışmaya devam etmelerini amaçlayarak kendi çıkarlarını mı düşündü?
Tartışmanın başka bir yönü de örneğin henüz çocuk sahibi olmamış 35 yaşındaki bir kadının yumurta dondurarak anneliği daha da erteleyerek kariyerine ağırlık verebilmesi, zaten çocuk sahibi olan 35 yaşındaki bir hemcinsi için profesyonel rekabeti zorlaştırarak ona haksızlık olup olmayacağı.
Bu teknolojinin sınırsız kullanımı ile annelik yaşının ertelenmesinin ileride ebeveynleri ile yaş farkı çok fazla olan çocukları nasıl etkileyeceği konularında henüz bir fikir birliği yok. Çoğu etik tartışmalar gibi bu soruların cevaplarının da topluma ve zamana göre değişeceği açık.
Benzeri sübjektif endişelerle erişkin kadınların mevcut teknolojiye erişiminin ülkemizdeki gibi devlet tarafından kısıtlanmasının doğruluğu en azından tartışmalı. Sağlık Bakanlığı ülkemizde kadınların yumurtalıklara zarar veren hastalık veya tedaviler haricinde (örneğin kanser hastaları ve kemo/radyoterapi öncesinde) sadece yumurtalık rezervleri, yani yumurta sayıları azaldıktan sonra ve eğer daha önce hiç çocukları yoksa elektif olarak yumurta dondurmalarına izin veriyor. Dolayısıyla işlemin biyolojik verimi çok düşmüş haldeyken yapılması mümkün olabiliyor.
Oysa böyle bir yasal sınırlama olmasa, bizleri demografik bir devrimin beklediği söylenebilir. Bu konuda bilinç artırıldığı, kadınların yumurtalık rezervi ve yumurta kalitesi yüksek iken sadece bir işlemle 15-20 yumurtasının dondurularak saklanabildiği bir dünyada, eğitim ve çalışma arzusu/zorunluluğu nedeniyle aile kurmayı erteleyen kadınların büyük çoğunluğunun istediğinde çocuk sahibi olması mümkün olabilir. Aksi takdirde çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar yaşın olumsuz etkilerini sonradan öğrendiğinde önemli bir kısmı bu isteğini gerçekleştiremiyor, toplum da bu eğitimli insanların doğurup yetiştireceği çocuklardan ve onların topluma katkılarından yoksun kalıyor.
Doç. Dr. Barış Ata, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlisi, Dünya Tüp Bebek Derneği (International Society for In Vitro Fertilization) ve Türkiye Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Derneği yönetim kurulu üyesi. 1998’de İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisasını 2003’te Bezm-i Alem Eğitim Hastanesi’nde tamamladı. Üremeye Yardımcı Teknoloji sertifikasyonunu 2006’da Amerikan Hastanesinde, Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite üst ihtisasını 2008-2011 yıllarında McGill University, Montreal, Kanada’da yaptı. 2010 yılında London School of Hygiene and Tropical Medicine’da Klinik Araştırma Master Derecesi aldı. 2011’de yurda döndükten sonra 3 yıl Uludağ Üniversitesi Tüp Bebek Merkezi Direktörü olarak çalıştı. Ulusal ve uluslararası saygın bilimsel dergilerde editörlük görevlerini sürdürüyor.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: Al Jazeera Türk
Haberin Devamı
AJTGörüş: Zamanın doğurganlığa etkisini azaltma imkanı: "Demografik devrimin kıyısındayız."
0 yorum:
Yorum Gönder