35. İstanbul Film Festivali bizleri yine birbirinden güzel yeni ve merak edilen filmlerle buluştururken aynı zamanda da hâlâ seyircinin tanışmadığı, filmlerini izlemediği usta yönetmenlerle buluşmamızı sağlıyor. İşte İstanbul Film Festivali’nin bu yılki büyük ustası Otto Preminger . Preminger , festivale on tane yapımıyla konuk oluyor. Bu birbirinden başarılı, saygıyı fazlasıyla hak eden yapımlar arasında elbette bazıları çok daha iyi. İşte her hafta bir yönetmeni ağırladığımız Yönetmen Koltuğu’nda 1986 yılında kaybettiğimiz ama filmleriyle ölümsüzleşen Preminger ’i konuk etmek istedik. Elbette koltuğumuzda sadece beş filme yer verdiğimiz için her biri birbirinden başarılı filmografisinden bazılarını elemek zorunda kaldık. İşte kendinden sonraki birçok filme esin kaynağı olmuş, yarattığı mekânlar ve karakterler ile kıskanılası, dönemi nezdinde tabu olan mevzuları kaşımasıyla hatırlanacak filmleriyle Otto Preminger …
Otto Preminger ’in bana kalırsa tartışmasız en iyi filmi Bunny Lake is Missing , yarattığı karakterler(oyuncak tamircisi, ev sahibi, emekli öğretmen) ve mekânlarla (oyuncak tamircisi dükkânı, hastane, okul, ev sahibinin evi) tam bir başyapıt. Bir annenin çocuğunu kaybetmesiyle başlayan hikâye, klasik bir film doğrultusunda tahmin edilebilecek olan her şeyi ters yüz yapıyor adeta. Preminger , filmin çekildiği tarih itibariyle oldukça cesur hamleler yapıyor Bunny Lake is Missing ’de; evlilik dışı çocuk sahibi olma, ensest ilişki vs… Bu psikolojik gerilim türünde ilerleyen, insan psikolojisini yakından inceleyen filmin üstelik uzun bir süre tahmin edilemeyen sonu, herkesten şüphe ettiren senaryosu oldukça incelikli. Lakin tüm bu sayılan olumlu noktaların hepsinden daha büyüğü ise, kaybolan kızı filmin sonlarına kadar fotoğrafı da dâhil olmak üzere görmememiz sanırım. Filmin biz seyircilere sorduğu en büyük soru kıza ne oldu değil, bu kız gerçekten var mı oluyor. Kendisinden sonra çekilen psikolojik gerilim filmlerine ilham olmuş ama çok tanınmayan bu muhteşem yapımı görmemiş olmak büyük kayıp.
Otto Preminger ’i kitlelere tanıtan Laura , aynı zamanda da film noir denilince ilk akla gelenlerden. Öldürülmüş olan bir kadının cinayet dosyasının incelenmesiyle başlayan film, art arda gelen sürprizleriyle sürekli heyecanı diri tutuyor. Katil kim sorusuna uzun bir süre izleyicinin yanıt verememesi filmin en büyük artılarından. Elbette bir filmin tadının tutması için içine eklenen melodramdan da payına düşeni alıyor Laura . Aşk, gizem, gerilim vs. hepsini de yeterince bünyesinde barındırırken objeler üzerine de oldukça büyük anlamlar yükleyerek bir nevi onları da karakter listesine ekliyor Otto Preminger . Özellikle saatin ve tablonun filmdeki önemli rollerini görmezlikten gelmek olmaz sanırım. Ne yalan söyleyeyim Dedektif Mark’ın Laura’ya âşık olmasına sebep olan tablosu akıllara Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmini getirmiyor değil. Ne demiştik Preminger ustanın sineması kendinden sonraki nesle yol gösteren bir okuldu ne de olsa değil mi?
Yine Otto Preminger ’in önemli filmlerinden olan Where The Sidewalk Ends , kara film olarak başlayıp melodrama meyleden ama amacından da asla sapmayan bir yol izliyor. Filmde kahraman olarak izleyeceğimiz Detektif Mark Dixon’ı bir süre sonra anti kahramana dönüştürse de Preminger , elbette sonunda özellikle o dönem izleyicisini nasıl memnun edeceğini çok iyi bilen bir hamle yapıyor. Mağdur durumda gözü yaşlı bir kadın ve ona yardım eden cesur ve gözü kara polis hikâyesi çok klişe gelse de kulaklara, bu basit formül Preminger kamerasında mükemmel bir yapıya dönüşüyor. Kafalarda oluşan soru işaretlerini imtina ile cevaplayan Preminger , hiç boşuna açık aramayın bulamazsınız diyor adeta. Makul süresi boyunca hiç bitmeyen koşturması ve olaylarıyla seyirciyi ekrana kilitleyen Where The Sidewalk Ends , seyircisine verdiği hayat dersi ile de akıllara yer ediyor.
Otto Preminger izlemeyenlerin suç filmleri dosyası hazırlaması çok büyük hata olur kuşkusuz. Preminger ’in Anatomy Of A Murder filmi kusursuz bir suç ve yargılama filmi olarak sinema tarihine adını yazdırmış bir yapım. Bir askerin karısına tecavüz eden adamı öldürmesi sonrasındaki süreci anlatan bu yapım Preminger ’in de geniş kitlelerce tanınmasını sağlayan filmdir. Bu uzunca filmi iki bölüm olarak düşünürsek ilk bölümü cinayetin duyulduğu ve avukatın adam ve kadın ile yaptığı görüşmeler, davaya hazırlık yapması vs gibi durumlarla geçerken ikinci bölüm tamamen mahkeme sürecine odaklanıyor. Neredeyse gerçek zamanlı bir mahkeme sürecini perdeye yansıtan Preminger , kuşkusuz kendisinin de bir avukat olmasından dolayı tüm hukuk bilgisini ve meziyetini sergiliyor. Her hukuk öğrencisinin izlemesi gereken, ders niteliğinde ama aynı zamanda oldukça sürükleyici, kafa karıştırıcı, merak duygusunu bir an bile eksiltmeyen bir başyapıt Anatomy Of A Murder . Filmin en ilginç noktası ise film boyunca merak edilen katil kim değildir. Zira katil filmin ilk başından itibaren biliniyordur. Yanıt alınan ve merak edilen öldürülen kişi suçlu mudur ve suçluysa öldürülmeyi hak ediyor mudur? İşte tüm bu soruların ve daha birçok sorunun yanıtını bünyesinde mükemmel bir şekilde taşıyan Anatomy Of A Murder ‘i izlememek olmaz. Hem James Stewart ‘ın mükemmel performanslarından birini kaçırmak da büyük talihsizlik olur değil mi?
Otto Preminger ’in hınzır oyunlar yaptığı etkileyici filmlerinden biri de kuşkusuz Bonjour Tristesse . Kahramanımızın iç ses olarak hem de tam da kameraya yani biz seyircilere bakarak anlattığı hikâye ile başlıyor film aslen. Flashback ile bir süre sonra geçmişi yaşamaya başlıyor ama önce bir afallıyoruz. Zira Preminger , siyah beyaz görüntüden renkli görüntüye geçirmiştir filmi. Böylece zaman ve mekân kavramını tamamen ters yüz eden yönetmenimiz genelde filmini geçmişte sürdürüyor. Geçmişte izlediğimiz sahneler, capcanlı renklerin olduğu, karakterlerin hiç susmadan konuşup, kahkaha attığı, sahnelerin hızlıca aktığı bir hayat güzeldir havasında ilerliyor. Öyle ki bir ara diyaloglar da mutluluk havası da seyirciyi oldukça yoruyor. Filmin en büyük artısı ise Preminger ’in keşfettiği Jean Seberg ’in muhteşem oyunculuğu oluyor.
Kaynak: Paralel Sinema
Haberin Devamı
Yönetmen Koltuğu: Otto Preminger
0 yorum:
Yorum Gönder