İstanbul Film Festivali Günlükleri – 1


Faşizmin köklerine dair bir ağıt… Zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film, özellikle başroldeki çocuk oyuncunun performansıyla ayakta duruyor. Son derece etkili müzikleri, atmosfere olumlu anlamda katkıda bulunuyor. Ancak yeni bir şey anlatmadığı da aşikar. Büyük beklentilerle izlenirse hayal kırıklığına uğratabilir. Tabii bir de sadece başta ve sonda ortaya çıkan Robert Pattinson hadisesi var. Filmin başrolü zannedip filme gidecekler için uyarı olarak belirtiyorum.


Haktan Kaan İÇEL


Jeff Nichols , yeni neslim merakla beklenen yönetmenlerinden biri. Dördüncü uzun metrajı Midnight Special ‘de küçük bir çocuğun kendini bulma öyküsü olarak tanımlanabilir. Farklı olana devamlı “ucube”, “tehdit” olarak bakan sistemin yanında bir de “umut bağlayan”ların varlığı hep aynı sonuca varıyor: farklı olana zarar vermek. Burada da kim ve ne olduğunu çözmeye çalışan küçük bir çocuğun babasıyla yaptığı maceralı yolculuğa tanık oluyoruz. Midnight Special , adeta 2000’li yılların E.T. filmi gibi bile görülebilir. Naifliği, samimiliği açısından da bu benzetmeyi yapabiliriz.


Seçil TOPRAK


Belgesel, kitap ve nedeni olan röportaj üzerinden hem bir dostluğu anlatıyor hem de Hitchcock sinemasını irdeliyor. Çağın en büyük yönetmenlerinden olan Hitchcock başka bir usta Truffaut tarafından oldukça yüceltiliyor. Belgeselin güzel bonuslarından biri de günümüz yönetmenlerinin hem kitap hem Hitchcock etkilerini aktarmaları. Sıkmayan, gayet amacına ulaşan bir belgesel.


Onur KIRŞAVOĞLU


Dünyanın ciğerini yakan memleketsizlik, yersizlik, yurtsuzluk meselelerine kapı aralayan filmlerden biri Akdeniz (Mediterranea) . Memleketleri Burkina Faso’dan çıkıp bilmedikleri Avrupa’ya doğru umuda yolculuk yapan Ayiva ve Abas adlı iki mülteciye odaklanıyor film. Genç yönetmen Jonas Carpignano ’nun ilk uzun metrajı olan Akdeniz, iki genç adamın İtalya’daki yaşamına dikiyor kamerasını. Adeta belgeselvari bir gerçekçilikle oyuncuları takip eden kamera, karakterlerin ruh halini yakalamakta başarılı tercihler yapıyor. Görüntü yönetmeni Wyatt Garfield oyuncuların yakın plan çekimleriyle aralarında olmamızı sağlamış. İzlerken kendinizi Ayiva ve Abas’ın bir adım ötesinde hissediyorsunuz. Baş karakterler dışındaki oyuncuların Akdeniz ile ilk kamera tecrübelerini yaşadıklarını da ekleyelim.


Seçil TOPRAK


İki kardeşin gece hayatına atılmaları üzerinden ilerleyen güven ve aile bağları meselelerine de değinen çarpıcı bir yapım. Hem gece hayatının bütün o karmaşası hem de insanların tercihleri gerçekçi bir yapı ile perdeye yansıtılıyor. Müzikler, renkler, partiler ve rengarenk bir hüzün bizleri ekrana kilitliyor.


Onur Kırşavoğlu


Otto Preminger ’in bana kalırsa tartışmasız en iyi filmi Küçük Kız Kayboldu , yarattığı karakterler(oyuncak tamircisi, ev sahibi, emekli öğretmen) ve mekânlarla(oyuncak tamircisi dükkânı, hastane, okul, ev sahibinin evi) tam bir başyapıt. Bir annenin çocuğunu kaybetmesiyle başlayan hikâye, klasik bir film doğrultusunda tahmin edilebilecek olan her şeyi ters yüz yapıyor adeta. Preminger , filmin çekildiği tarih itibariyle oldukça cesur hamleler yapıyor Küçük Kız Kayboldu ; evlilik dışı çocuk sahibi olma, ensest ilişki vs… Bu psikolojik gerilim türünde ilerleyen, insan psikolojisini yakından inceleyen filmin üstelik uzun bir süre tahmin edilemeyen sonu, herkesten şüphe ettiren senaryosu oldukça incelikli. Lakin tüm bu sayılan olumlu noktaların hepsinden daha büyüğü ise, kaybolan kızı filmin sonlarına kadar fotoğrafı da dâhil olmak üzere görmemiz sanırım. Filmin biz seyircilere sorduğu en büyük soru kıza ne oldu değil, bu kız gerçekten var mı oluyor. Kendisinden sonra çekilen psikolojik gerilim filmlerine ilham olmuş ama çok tanınmayan bu muhteşem yapımı görmemiş olmak büyük kayıp.


Tuba BÜDÜŞ


İnsanoğlunun her zorlu koşula gögüs gerip de hayata umutla bakması, yaşama sımsıkı sarılması inanılmaz bir olgudur bana kalırsa. Gelişmemiş ya da savaşın yaşandığı ülkelerin insanları, daha iyi bir yaşam için, hayatta kalabilmek için mülteci olmayı tercih etmişlerdir genelde. Yasal olmayan mültecilik ise çoğu zaman onlara istediğinin tam tersini vermiştir. Daha iyi bir hayat başlamadan bitmiştir çoğu için. Özellikle son yıllarda Suriye’deki savaş ile birlikte büyük bir sorun haline gelen mülteciliği odağına alan Denizdeki Ateş , yürek dağlayan bir belgesel. Bu yıl Berlin Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü alan Denizdeki Ateş , kurmaca ile gerçek yaşanılanları bir arada sunuyor. Bir yandan mültecilerin ulaşmak istedikleri İtalya’nın bir sahil kasabasında huzurlu ve sakin hayatlarını yaşayan insanlar bir yandan da bir hayat yaşayabilmek için çırpınan mülteciler. Bu iki zıt hayatı bir arada vererek seyirciyi adeta farkına vardırdığı adaletsiz dünya gerçeği ile tokatlıyor. Küçük Samuele’nin ortak olduğumuz hayatındaki gelişmeler, olaylar ise mültecilerin sorununa ayna tutuyor bir nevi.


Tuba BÜDÜŞ


Filmin adı ve konusundan dolayı izleyiciye ilk başta itici gelecek bir yapım olsa da, hareketli kurgusu ve duygusal anlatımıyla negatif yanlarını pozitife dönüştürerek etkileyici olmayı başarıyor. Dar alanda yönetmen ve ekip olarak iyi iş çıkartılmış. Açıkçası Türk filmleri arasında ilk sürpriz yapan film denilebilir.


Haktan Kaan İÇEL


Sınırdışı edilmek üzere bekleyen insanların bulunduğu bölge üzerinden görevliler ve sonunu bekleyen insanlar üzerinden kesinlikle başarılı bir gerilim filmi kotarılmış. Film günümüzde geçse de, uçsuz bucaksız karla kaplı terk edilmiş bölgenin varlığıyla yer yer post apokaliptik filmleri anımsatan yapım, güçlü oyuncuların yanı sıra, bazı klişeleri yıkan tavrıyla izlenilmeyi hak ediyor. Kapalı yerde kalma korkusunu hapishane filmi yapısıyla harmanlayarak akıcı bir film olmayı başarıyor.


Haktan Kaan İÇEL


Gregg Araki2nin ilk dönemlerinde yaptığı filmlere benzeyen yapım, genç başrol oyuncusunun iyi performansıyla ayakta duruyor. Büyüme sancıları, cinselliğin keşfi ve hayal kırıklıkları… Hepsi bu filmde yerini alıyor. Ana karakter Oscar’ın gelecek korkusu ve hayalleri yolunda sekteye uğrama düşüncesi pek çok gencin empati kurmasına yarayacaktır. Atmosferiyle izleyiciyi sonuna kadar içine alan Dolaptaki Canavar, hafif ama eğlenceli bir film denilebilir.


Haktan Kaan İÇEL


Moral bozucu konusuna rağmen, kara mizahındaki esprilerin düzeyli hali sayesinde izleyicilerin sevebileceği bir durum komedisi olarak dikkat çekiyor. Genel olarak oyuncuların iyi performansları sayesinde film belli bir akıcılığı yakalıyor. Zaten normale göre kısa süresi sayesinde, bu minimal film yüzünüzde buruk da olsa bir gülümseme bırakacaktır.


Haktan Kaan İÇEL


Kaynak: Paralel Sinema


Haberin Devamı

İstanbul Film Festivali Günlükleri – 1
Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.

0 yorum:

Yorum Gönder