Merhaba, öncelikle Enkaz filminin fikir aşamasından başlayalım. Filmin hikâyesinin fikri nereden çıktı ve sizi bu filmi yapmaya iten motivasyonunuz neydi?
Merhaba. Herkesin hayatında önemli bir yer etmiştir deprem, en azından tanık olduğumuz kadarıyla. Fakat bunu çoğunlukla unutmak için uğraşırız. Konu değiştiririz ya da olmamış gibi davranırız. Yakın bir aile dostumuzun depremzede olduğunu öğrendiğimde bunu nasıl başardığını, öncesini-sonrasını vb soruları kafamda çevirmeye başladım. Eşini kaybetmişti. Kendisi ve bebeği enkaz altından çıkarılmıştı. O anları düşündüklerinde sanki az önce gerçekleşmiş gibi bir ruh haline giriyorlardı. Derin yaralardı bunlar. Günlük hayatlarına da yansımıştı, asansöre binememe gibi… Geçmişte büyük acılara yol açmış ve ileriki gelecekte de gerçekleşecek depremi hatırlatmak istedim.
Enkaz’a herhalde bir deprem filmi diyebiliriz. Olası bir İstanbul depremi adına izleyiciye gelecek portresi sunuyor. Peki ülkemizin yaşadığı deprem trajedilerinden sonra seyircinin filme, bu sıkıntılarla yüzleşmemek adına filme ayağının gitmemesinden endişelenmiyor musunuz? Ya da sizce bu filme bu açıdan bakarsak seyirci filminize neden ilgi göstermelidir?
Hiçbir zaman “ben seyirci için film yapmam arkadaş” diyen bir yönetmen olmak istemedim, sadece düşünme derecesini sınırlandırdım, yaptığım filmlere de bunu yansıttığımı düşünüyorum. O açıdan baktığımda konu ve tema itibariyle ilk bakışta çok cazip gelmediğinin farkındayım ancak acıları ya da korkuları görmezden gelerek, hiç olmayacakmış gibi davranarak yaşamak ancak cehaletin ürünü olabilir. Dolayısıyla neyle karşı karşıya kalacağımızı merak edenler filme ilgi gösterecektir. Sonuçta enkaz altında yaşam mücadelesi veren birinin hikâyesini izlemek, başlı başına bir deneyim.
Filmin yapım aşamasında AKUT gibi kurumlardan destek alındı mı? Onların filme karşı yaklaşımı nasıldı?
Filmi oluştururken iki kere AKUT ile görüşebildim ancak akutun sahip olduğu veriler çok ciddi boyutlarda ve saklı tutulması gerekiyor. Görüntüler, sesler ya da aklınıza gelebilecek bir çok şey.Senaryo yazımı aşamasından önce onların anlattığı bazı deneyimlerin ışığında yazdım. Birebir oturup sahne kurmadık, ya da “bu böyle olur” , “aslında şu daha gerçek” gibi müdahalelerde bulunmadılar. Film kaba kurgusu sonrasında da filmi AKUT’a izlettik. Onların da fikrini aldık. Akut, arama/kurtarma durumunun daha bilinir ve farkındalık yaratılması anlamında motivasyonumuzu arttırdı ama yan yana yürüdük diyemem çünkü AKUT gerçekten çok meşgul. Bize sıra gelmedi.
Filmin hikâyesine baktığımızda enkaz altında kalan bir karakteri görüyoruz. Çekim alanınız belli ki sınırlı kalıyor. Ancak biz filmi izlediğimizde bu sorunları hareketli bir kurguyla savuşturduğunuzu görüyoruz. Peki dar alanda çalışmak sizi zorladı mı? Çekim sırasında aksiliklerle karşılaştınız mı?
Bazı zamanlar avantajım oldu, çoğu zaman ise dezavantajım. Özellikle oyunculuk açısından akışkan bir duygu durumunu olabildiğince doğal vermek gerekiyordu. Bunu hem oyuncu performansından elde ettim hem de kurgunun bende uyandırdığı yeni fikirlerden oluşturdum. İçerik açısından zaten zor bir film yapıyorum, kurguyu yavaş ve durağan yapamazdım.
Çekimler sırasında enkazın kendi muhtevasından doğan fiziksel acılara maruz kaldı Akasya. Çok toz vardı, çakıl taşları battı sürekli bedenine ve bunun yanında performans sergilemek zorundaydı. Büyük bir aksilik yaşadığımızı söyleyemem. Çekim öncesinden başlayan ve ses miksinde son bulan “mutlak sessizlik” oluşturma çok kaygılandırmıştı.
Filmin oyuncularının projeye dahil olması nasıl oldu? Aklınızda bu rolü Akasya Asıltürkmen veya Berke Üzrek’e veririm gibi bir düşünce mi vardı. Yoksa sonradan gelişen olaylarla mı yollarınız kesişti?
Yazarken aklımda olmayan iki isimdi. Tamamen tesadüf.
İstanbul Film Festivali gibi köklü bir festivalde yer almak heyecan verici olsa gerek, bu gibi festivallerin sinema adına önemli olduğunu düşünüyor musunuz? Ve sizin için İstanbul Film Festivali demek, ne demek? Kendi açınızdan önemini anlatırsanız seviniriz.
İFF benim filmci olmama vesile olan unsurların başında geliyor. İnşaat mühendisliği okurken çelik dersine mi girsem yoksa Demirkubuz’un yeni filmine mi gitsem diyordum. Sonra tabi ki filmi seçiyordum, o zaman Kader yeni bir filmdi falan. Okul altı yılda bitti zaten J Ayrıca ilk filmimin ilk gösterimi de İFF’de yapıldı. Yaptığım filmi hayatımda ilk kez perdede gördüm. Mayınlı Bölge’nin hastasıyım mesela. Bende yeri ayrı abi iFF’nin.
Sinema adına tabi ki festivaller atar damarları ancak vizyona çıkmış filmleri neden hala festivallerin yarışmalarında görüyoruz onu da anlamıyorum. Bir bildikleri vardır elbet.
Filmin bundan sonraki rotası ne olacak? Film vizyona girecek mi ya da gelecek planlarında neler var?
Amerika ve Kanada’ya satıldı, Avrupa için birkaç ciddi temasımız sürüyor. Öncelikle yurt dışındaki festivalleri bekliyoruz. Bu işleri de pek bilmem abi açıkçası, biraz yapımcı işi, öyle de olmalı sanki. Vizyon meselesini şimdilerde kesinleştiriyoruz gibi duruyor. Kışa doğru, en geç.
Son olarak Enkaz filmini bir kenara bırakırsak, planladığınız yeni bir film projesi var mı? Varsa ipuçları verir misiniz?
Üçüncü filmimi yeni bitirdim, kurgudayım şu anda. Görücü usulü tanışan sekiz çiftin sekiz ayrı hikayesini anlattım. Her hikayenin kendine göre öne çıkan yanları var. Birisi komik, diğeri romantik, bir tanesi absürd, öbürü çok gerçekçi…
Onun dışında bilim kurgu senaryosu üstünde çalışıyorum, yaklaşık 3 yıl oldu J ancak bütçe durumları sıkıntılı tahmin edersin ki. Zaten ülkede bilim yok, bilimin kurgusu nasıl olacak, bakalım göreceğiz. Önceden yazdığım ve hala düzenlediğim birçok senaryom var, o yüzden onun bütçesinin tamamlanmasını beklerken yeni filmler yaparım umarım. Beklemek çok sıkıcı.
Çok teşekkürler, kolay gelsin.
Kaynak: Paralel Sinema
Haberin Devamı
İFF Söyleşi: Alpgiray M. Uğurlu – Enkaz
0 yorum:
Yorum Gönder