A Clockwork Orange Üzerine Çözümlemeler


A Clockwork Orange Üzerine Çözümlemeler


‘‘Cockney dilinde(İngiliz argosu) bir deyiş vardır: Queer as a clockwork orange. Bu deyiş olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da canlı anlamına gelen orang sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikayeye çok iyi oturduğunu düşündüm. Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum.’’  – Anthony Burgess


ŞİDDET ÜZERİNE / HANNAH ARENDT


A Clockwork Orange, “şiddet, suç ve ceza” kavramlarını, bir suçlunun devlet eliyle ıslah edilme biçimi ve bunun neticeleri üzerinden distopik bir gelecek atmosferi çizerek hicveden bir film. Bahsettiği dönem ve tartıştığı meseleler göz önüne alındığında film için, modern toplumun ironisidir denilebilir.


Film, komünizm ve kapitalizm eleştirisini iktidar sorunsalı üzerinden ele alıp bir iktidar aracı olarak kullanılan şiddete vurgu yapmaktadır. Filmin ilk sahnesi adeta tüm eserin özeti niteliğini taşır. Bu sahnede tüm çete üyeleri çıplak kadın siluetinden yapılmış bir bankta oturmaktadırlar. Çete üyelerinden biri dışında kalan hepsinin kasıklarının üzerinde içi süt dolu bardaklar durmaktadır. Bu sahnede süt, freudyen yaklaşımla değerlendirdiğimizde gücü simgeler. Aralarından sadece çetenin liderliği görevini üstlenmiş olan Alex sütten içer ve doğrudan kameraya bakar. Çünkü gücü kullanma ve bundan haz alma yetkisi ona aittir. Üyelerden birisi bardağın üstünü eliyle kapatmıştır, onun bu güçten yararlanma ve istifade etme hakkı yoktur; bu nedenle gücü reddetmiştir. Alex, film boyuna bu kişiyle sık sık alay eder ve onu küçümseyen bir tavır sergiler. Grubun bir başka üyesi bardağı ellerinin arasında tutar fakat içemez. Bu kişi filmin ilerleyen sahnelerinde Alex’in iktidarını sorgulayacak hatta ona karşı direniş sergileyecek kişidir. Fakat ilk sahneden bunun için hazır olmadığını anlayabiliriz. Geriye kalan son üyenin bardağı ise masanın üzerinde durmaktadır ve ellerini göğsünde kavuşturmuş halinden hayli mutsuz oturmaktadır. Bu pozisyondan anlayacağımız üzere gücü kullanmak şöyle dursun, ona sahip bile değildir. Olanlar karşısında eli kolu bağlanmıştır adeta. Bu üyenin film boyunca neredeyse hiç sesini duymayız. Sadece Alex kendisini onaylamasını istediğinde dönüp bu üyeye; ‘‘öyle değil mi kardeşim’’ diye sorar. O da başıyla Alex’i onaylar. Bu üye olan bitenin farkında olmasına rağmen olaylar ve kişiler üzerinde hiçbir etkiye sahip değildir. Olan biteni sadece izlemekle yetinir. Zaten gruptaki herhangi bir üye Alex’in iktidarının meşruiyetini sorgulamaya başladığında, Alex arkadaşları üzerinde fiziksel güç kullanarak onların kendisine yönelik darbe girişimlerini engellemektedir.



Alex sadece içte (üyeler üstünde uyguladığı) şiddet aracılığıyla iktidarını güçlendirmez, aynı zamanda dışarıda da yani sokaklarda genç, yaşlı kadın, erkek fark etmeksizin şiddete başvurarak gücünü herkese kabul ettirmeye çalışır. Bu bağlamda Alex ve çetenin diğer üyelerinin devletin küçük bir örneğini oluşturduğunu söyleyebiliriz. C. Wright Mills “tüm siyaset, iktidar mücadelesinde ibarettir; iktidarın nihai biçimi şiddettir” der. Max Weber de insanın insan üzerinde meşru, yani meşru olduğu iddia edilen şiddet araçları yoluyla egemenlik kurmasını “devlet” olarak açıklar. Bu uzmanlaşma pek tuhaf bir uzmanlaşmadır. Zira siyasal iktidarın şiddetin örgütlenmesiyle eşitlenmesi ancak Marx’ın devletin egemen sınıfın elindeki bir tahakküm aracı olduğu yönündeki tahmini desteklenirse anlamlı olabilir.


Daha öncede belirttiğim gibi filmin ilerleyen dakikalarında grup içinde Alex’in yönetimine duyulan hoşnutsuzluk iyiden iyiye artar, grup üyeleri Alex’in gücünü ve otoritesini sorgulamaya başlarlar. Darbe girişimi için hazır olduklarını hissettikleri anda da grubun iki üyesi birleşip Alex’in iktidarını devirmeye çalışırlar. Bunu yapmadan öncede de Alex’e kendi isteklerinden bahsedip onun tek elde topladığı gücü ve zenginliği grup içinde dağıtması için onu ikna etmeye çalışırlar. Bu güç ve zenginlikten kendileri de pay almak istemektedirler. Fakat Alex bu fikre yanaşmaz. Yine de filmin sonlarına doğru güç el değiştirir ve Alex acınası bir duruma düşer. Bu kez grubun diğer üyeleri onun üzerinde baskı kurarlar. Değişen şartlara ayak uyduramayan Alex artık iktidarda değildir.


Halkın yaşayan iktidarı onları desteklemez olunca, bu kurumlar çözülmeye ve çökmeye başlar. Maison, “Tüm hükumetler kanaate dayılıdır” derken bunu kastetmiştir. Tek başına bir bireyden başka bir şey olmayan kral, başka hükümet biçimlerinde olduğundan daha fazla toplumun genel isteğine ihtiyaç duyar. Tiran, yani herkese karşı yönetilen tek kişi bile, sayıları kısıtlı olsa da şiddet işinde yardımcılara ihtiyaç duyar. İktidarın aşırı uçtaki biçimi, bire karşı herkestir. Şiddetin aşırı biçimiyse, herkese karşı birdir ve böylesi, şiddet araçları olmaksızın mümkün değildir. Yine Arendt’a göre ”Bir halk ya da grup olmaksızın iktidar da yoktur.’’ Yani iktidar diğer kişilerin bu iktidarı tanımasına bağlıdır. Açık ya da algı yönetimiyle örtülü olsun, bir iktidarın meşruiyeti kaybolduğunda artık bu kişinin iktidarından söz edilemez.


FAŞİZM / CEM DEVECİ’NİN SCHMİTT YORUMU


Schmitt, egemeni, normal durumların günlük kurumsal işleyişin, hukuk düzeninin ve olağan toplumsal yaşamın hem dışına hem de üzerine yerleştirir. “Bu anlamıyla egemenin anayasal sisteme ve hukuk düzenine aşkınlığı söz konusudur.” Alex’in diğer kişilere karşı şiddet içeren yaklaşımı devlet tarafından kendisine yöneltildiğinde son bulur. Alex hapishanedeyken devletin üzerinde çalıştığı bir deney için kobay olarak kullanılır. Artık onunda toplumsal düzeni olumsuz yönde etkileyen tavırları, insan haklarına aykırı bir bilimsel çalışmayla törpülenmektedir. O artık ilkel duygularından insan doğasına aykırı bir biçimde sıyrılmıştır.


Tedavi esnasında hükümet Alex’in karakterini değiştirmek için, ironik bir şekilde oldukça şiddet içeren bir yöntem izler. Alex’e Nazi Almanya’sı döneminden kalma tecavüz, dayak, cinayet görüntüleri izlettirilir. Bu sahneler esnasında Alex’in gözlerinin açık kalmasını sağlamak için göz kapaklarına bir aparat yerleştirilir. Alex’in ‘‘artık dayanamıyorum yalvarırım, lütfen durun!’’ çığlıkları, doktorlar tarafından tedavinin iyi gittiğine yönelik olumlu bir işaret olarak algılanır. Çok sevdiği klasik müzikten bile tedavi esnasında dinletilmesinden dolayı soğuyan karakter, filmin son sahnesinde Beethoven dinelemeye daha fazla dayanamaz ve “Onun bir günahı yok o sadece müzik yapıyor onu bu işe karıştırmayın onun hiçbir suçu yok!” diyerek bağırır. Sanatın iktidar elinde şekillenmesi ve devletin sanata müdahalesi, sanatı kendi yöntemlerine ve amaçlarına alet edilmesi bu sahnelerde Alex’in ağzından sorgulanır. Hükümetin devlet bütçesini azaltmak yönündeki pragmatik yaklaşımı Alex’i otomatik bir birey haline dönüştürüp, tektipleştirir ve rahatlıkla kontrol altında tutulabilecek uysal bir kişi haline getirir. Bu durum hukukun devlet elinde nasıl işlerlik kazandığını da gözler önüne sermesi açısından filmde güzel bir örnek teşkil etmektedir. Son sahne de Alex’le pazarlık yapıp adeta günah çıkartan devletin üst kademesinde görevli olan kişi, devletin ikiyüzlülüğünü ve çıkarcı politikasını gözler önüne serer.



Birey haklarının korunması, kamu düzeninin arka planında kalırken hukuk, devletin aracı haline dönüşür. Temel hak ve özgürlüklerin devlet eliyle yeri geldiği zaman kısıtlanabileceği düşüncesi bizi devletin hukuk düzenini sağlamaktaki keyfiliğine götürüyor. Ve bu keyfiliğin farkında olan devlet bunu olağanüstü durumdan çoğu zaman normal durumlara ve gündelik hayata taşıyabiliyor. Schmitt’e göre faşist yönetimlerin elinin güçlenmesini sağlayan Nazi Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sı örneklerinde olduğu gibi faşist iktidarların yükselişe geçmesinin nedeni de bu durumdur. “Bu durumda her devlet yönetimi faşizme doğru kayma potansiyelini içinde barındırır. Bu istencin rasyonel ya da kolektif sınırları yoktur. Çünkü istenci önceleyen bir normlar silsilesi yoktur: Doğal hukuk, insan hakları, ahlaki ilkeler hatta teknik gereklilikler bile yol gösterici değildir.”


KARL MARX – FRİEDRİCH ENGELS / FEODALİZMDEN KAPİTALİZME GEÇİŞ


Filmin ilk sahnesine dönecek olursak bazı detayları tekrar gözden geçirmemiz gerekecek. Çünkü film daha ilk sahneden şiddet sorunsalı ve iktidar ilişkilerini ele alırken Marx’ın komünist parti manifestosu kitabında anlattığı ekonomik araçların değişimi, şekillenmesi, sınıf çatışması üzerine de pek çok şey söylüyor.


Tedaviden çıkan Alex, yolda yürürken çetenin diğer üyelerini karşısında polis üniformasıyla görür. Sisteme entegre olan diğer üyeler şiddeti meşrulaştırmak için bu üniformanın verdiği yetkiyi ve gücü kullanarak bu kez kamu malına yönelik değil kamu malını koruyarak devletin kanatları altında hayatlarını sürdürürler. İşte bu örnekte de zamanla kaybolan küçük burjuvanın tekelleşme karşısında kapitalizme karşı devletin tarafında konumlandığını ve sisteme entegre olduğunu görürüz. Marx bu ilişki ağını eserinde şu şekilde dile getirir: “Feodal aristokrasi, burjuvazi tarafından yıkılan, modern burjuva toplumu ortamında varlık koşulları sınırlanan ve yok edilen tek sınıf değildi. Ortaçağ kentlileri ve küçük mülk sahibi köylüler, modern burjuvazinin habercileriydiler. Sınai ve ticari bakımdan çok az gelişmiş ülkelerde, bu iki sınıf, doğmakta olan burjuvaziyle yan yana bitkisel yaşamlarını hala sürdürüyorlar.”


Filmde modern topluma yönelen eleştiri kapitalizmin sanayi devriminin biriktirme ve daha çok sahip olmaya yönelik bitmez tükenmez isteğin insan doğasındaki şiddet güdüsünü daha çok arttırdığı yönünde. Marx’ın da kitabında belirttiği gibi “Toplum kendisini birdenbire, gerisin geriye, geçici bir barbarlık durumuna sokulmuş buluyor; sanki bir kıtlık, genel bir yıkım savaşı, bütün geçim araçları ikmalini kesmiştir peki ama neden? Çünkü çok fazla uygarlık, çok fazla geçim aracı, çok fazla sanayi, çok fazla ticaret vardır da ondan.”


Aynı zamanda Ludovico tekniğiyle suçluları tedaviye dahil etmek devletin, bireyin üstün çıkarlarını düşünmekten ziyade devlet harcamalarını kısmak, siyasal küreselleşme ve neoliberal politikalarında bir parçasıdır. 21. yy demokrasilerinde kamu açıkları, ekonomik istikrarsızlık ve bireyin beklentileri arasında bir seçim yapmak zorunda kalan devlet kapitalizmin ve küreselleşmenin gerekliliği olarak pragmatist yönetim anlayışını benimsemiş durumdadır.


Marx’ın sisteme yönelik eleştirilerinden birisi de bugünün ailesi olarak bahsettiği burjuva ailesi. Filmde zaten ilişkilerinin bir hayli kopuk olduğu gözlenen fakat dönebilecek tek yeri olan ailesinin yanına dönen Alex artık istenmediğini fark eder. Alex’in tepeden inme zenginliğinden pay alan ailesi, yokluğunda onun odasını bir başkasına kiraya vermiştir. Tedaviden kötü halde dönen, sevgiye ve şefkate muhtaç Alex’e artık bu evde kalamayacağını, yeni kiracılarını oğlu olarak kabul ettiklerini, kendilerine de bu kişinin çok faydasının dokunduğunu söyler. İşte bu durum Marx’ın dile getirdiği gibi “burjuvazinin aile ilişkilerindeki duygusal peçeyi attığını ve bunu salt bir para ilişkisine indirgediğini” gözler önüne sermektedir.



A Clockwork Orange kitabının yazarı filmde de yine aynı meslekte karşımıza çıkar. Fakat bu kez rejimi değiştirmek, hükümeti devirmek isteyen bir muhalif yazar, sosyalist ya da komünist rejimi savunan bir yer altı örgütünün üyesi olarak. Yazarın kapitalizme olduğu kadar komünizme dönük eleştirisi de bu bağlamda burada daha net bir şekilde dile getirilir. Alex’e kapısını açan yazar ve eşi Alex’in şiddetine maruz kalır. Eşi tecavüze uğrarken yazar da sakat kalır. (Aslında yazar gerçek hayatta da buna benzer bir olay yaşamıştır.) Bunun intikamını almak isteyen yazar tedaviden sonra göreceli olarak iyileşen Alex’e Beethoven dinletip onun intihar etmesine neden olur. Alex, her iki rejimden de muzdarip olmuş, sistem yüzünden zarar görmüş ve devletin üstün ekonomik çıkarlarının kapışması, ideoloji savaşı nedeniyle kişisel özgürlüğünden, kişiliğinden hatta sağlığından bile feragat etmek durumunda kalmıştır. Yazar, filmin bu kısmında kendisiyle yaptığı hesaplaşmanın sonucunda intikam ve hırs duygularının uygun şartlar oluştuğunda rejim veya iktidardaki kişi ya da parti fark etmeksizin kişiyi şiddete başvurmaya ve başkaları üzerinde hak sahibi olma isteğine sürükleyebileceğini anlatmak istemektedir.


Antohny Burgess’in aynı adlı romanından Stanley Kubrick tarafından sinemaya uyarlanan 1971 yılı yapımı A Clockwork Orange filmi, klasik bir eser olarak hem konusu ve oyuncuların üstün performansı hem de yönetmenin konuyu işleyişi açısından üzerinde durulması gereken ve izlenmeye değer eserlerden birisidir. Yönetmen bu filmle pek çok ödüle sahip olurken; BAFTA’da 7 dalda, Oscar’da 4 dalda, Golden Globe’da ise 3 dalda ödüle aday gösterilmiştir.


KAYNAKÇA

Karl Marx / Friedrich Engels – Komünist Parti Manifestosu

Hannah Arendt – Şiddet Üzerine

Cem Deveci – Faşizmin Yorunsanması Ya Da Carl Schmitt’in Saf Siyaset Kuramı


The post A Clockwork Orange Üzerine Çözümlemeler appeared first on Sinematopya.


Kaynak: Sinematopya


Haberin Devamı

A Clockwork Orange Üzerine Çözümlemeler
Share on Google Plus

About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.

0 yorum:

Yorum Gönder