Günümüzde, yeni tedavi yöntemleri ve teknolojik gelişmeler sayesinde meme kanseri tanısı konulan hastaların 10 yıl ve üzeri yaşam şansı %90’ın üzerindedir. Ancak kadın kanserleri arasında ilk sırada görülen meme kanseri kadar, tedavi sonrası kolda ortaya çıkan lenfödem (şişme) de aynı şekilde hastayı korkutuyor.
Lenfödem meme kanseri tedavisi veya sonrasında, herhangi bir zamanda ortaya çıkabilen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Ortaya çıktığında kol kullanımı kısıtlılığından enfeksiyona kadar uzanan geniş bir yelpazede hayatı etkiliyor. Ender de olsa kolun kansere dönüşme riski taşıyor. Her hastalıkta olduğu gibi lenödemde de önemli olan, erken tanı koyabilmek ve tedaviye erken başlayabilmektir.
Meme kanseri tedavi edildikten sonra vücutta bıraktığı kalıcı sorunlar hastanın yaşam kalitesini düşürebiliyor. Meme kanserinde lenfödem tedavisi konusunda dünyada uluslararası alanda önemli başarılara imza atan Pittsburgh Üniversitesi Tıp Merkezi Meme Kanseri Araştırmalar ve Lenfödem Program Direktörü Prof. Dr. Atilla Soran, “Meme kanseri sonrası kolda lenfödem yani şişme görülme oranı %25-35 arasında değişir. Lenfödem hastaların sosyal yaşama katılmalarını engellediği gibi boşanmalar kadar gidebilen önemli bir sorundur” dedi.
Kolu şişen kadın sosyal yaşamdan kopuyor
Meme kanseri hastasında lenfödem gelişme oranının; lenfödem ile ilgili risk faktörlerinin varlığı kadar cerrahinin genişliği ve radyoterapi alınıp alınmamasına göre değiştiğini dile getiren Prof. Dr. Soran, “Meme kanseri tanısı alan hasta bu teşhisi öğrendiğinde öncelikle yaşamak, ailesi, gelecek kaygısı ve verilen tedavilerin ortaya çıkaracağı yan etkilere odaklanıyor. Bu ilk şok dönemini atlatan hastalar, meme kanseri tedavisi sonrası en sık görülen ve yaşam kalitelerini çok olumsuz etkileyen lenfödem sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Yalnızca psikolojileri değil günlük yaşam aktiviteleri de çok olumsuz etkileniyor. Lenfödem nedeniyle sosyal yaşama katılamayan hastaların yanı sıra bu kronik sorun yüzünden çiftlerde boşanma oranı da yükseliyor” şeklinde konuştu.
Hastalar lenfödem korkusu ile tedaviyi reddedebiliyor
Lenfödemin, hastaların tedaviye bakış açılarını değiştirdiğini ve ömür boyu sürecek bu sorun nedeniyle kimi zaman tedaviyi reddettiklerine vurgu yapan Prof. Dr. Soran, “Tedavi öncesi veya tedavi sırasında lenfödem hakkında bilgi sahibi ve çevresindeki hastalarda ciddi lenfödem gelişmesine tanık olanlar, geniş cerrahi veya radyoterapiden vazgeçebiliyor” açıklaması yaptı.
Hayatta kalmak mı lenfödem mi?
Meme kanseri olduğu öğrenen hastaların öncelikle en büyük endişesinin hayatta kalmak olduğunun altını çizen Prof. Dr. Soran, meme kanserinin uzun bir tedavi süreci gerektirdiği ve ömür boyu takip altında olacakları endişesi yaşadıklarını belirtti. Hastaların tedavi süreci başladığında ilk şoku atlattıktan sonra hastalığın farklı yüzü ile tanıştığını da işaret eden Prof. Dr. Soran, “Hastalar büyük çoğunlukla meme kanserinin ölüm nedeni olmayacağını gerçeği ile tanıştıktan sonra lenfödemin varlığı ile karşılaşan hasta ikinci bir şoka maruz kalıyor. Lenfödem ortaya çıktıktan sonra ondan kurtulma olasılığı olmadığı, hayat boyu tedavi gerektirdiği ve günlük yaşamlarını olumsuz etkileyeceği gerçeği ile yüz yüze geliyor. Bu durumda hastaların öncelikleri lenfödem oluyor. Lenfödem olan hastaların yaklaşımı, “lenfödemin bu kadar önemli bir sorun olduğunu bilseydim kanser tedavisindeki seçimimde farklı düşünürdüm yönünde” olmaktadır ifadelerini kullandı.
Lenfödem tedaviyi olumsuz etkileyebiliyor
Lenfödem gelişen hastalarda tedavinin olumsuz etkilendiğini de vurgulayan Prof. Dr. Atilla Soran, “Lenfödem varlığı hastalarda enfeksiyon oranını artırmaktadır. Bu da hastane yatışlarına neden olmaktadır. Ayrıca lenfödem için de ayrı bir tedavi gereksinimi hastaları bu süreçte olumsuz etkiliyor. Lenfödem olan hastanın tedaviye erken başlaması ise başarı şansını artırıyor. Bu da hastanın yaşam kalitesine olumlu etki yaparak günlük aktivitelerini normal bir şekilde devam ettirmelerine olanak tanıyor. Psikolojisi ve morali yerinde olan hastaların uzun sürecek olan meme kanseri tedavi ve takibine katılıyor ve bundan yarar görüyor” diye konuştu.
Artık kol şişmeden tanı konulabiliyor
Prof. Dr. Soran, günümüzde meme kanseri cerrahisinin ve kemoterapideki gelişmelerin lenfödem sıklığını azaltacağı müjdesini verdi ve ekledi: “Radyoterapinin geniş kullanımı ile lenfödemin hala ciddi bir hastalık olacağı aşikar. Lenfödem tedavisinde başarılı olmak diğer bir deyişle hastanin yaşam kalitesini en üst seviyede tutabilmek için erken tanının çok önemli olduğunu biliyoruz. Lenfödemin erken tanısında, gelişen teknoloji sayesinde daha kol şişmeden tanı konulabiliyor. Hastalar tedaviye başladıklarında yaşamlarını normal bir şekilde devam ettirebiliyor. Çünkü günlük aktivitelerini kısıtlamaya gitmeden toplum içine kollarını saklamadan ve utanmadan girebiliyorlar.”
Ldex teknolojisi ile lenfödem kabusu bitiyor
Lenfödemin tanı ve tedavisi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Atilla Soran, 2010 yılından bu yana kullandıkları teknoloji sayesinde, meme kanseri hastalarının lenfödem korkusunun giderek azaldığını söyledi. Lenfödem tedavisinin iki şekilde yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Soran, “Öncelikle hastalık ortaya çıkmadan Ldex denilen alet sayesinde koldaki sıvı artışını tespit ediyoruz. Bu hastalara geniş bir lenfödem ve korunma eğitimi veriyoruz. Bası giysisi, egzersiz ve kısa masaj tedavi ile hastalar yaşamlarına devam edebiliyor. Klinik lenfödemde ise artık kol şişmiş olduğu için lenfödem eğitimi ile birlikte bası giysisi, fizik tedavi, laser, yeni jenerason pompa ve cerrahi seçeneklerini hastanın durumuna göre ele alıyoruz. Ldex denilen bu teknoloji sayesinde klinik lenfödem oranını %36’dan %4’e düşürmeyi başardık. Diğer bir deyişle lenfödem riski taşıyan hastalarımızın %96’sında amaçlanan kaliteli yaşam ortamını sağlamış oluyoruz” şeklinde bilgi verdi.
DHA
Haber Kaynağı: Sözcü
0 yorum:
Yorum Gönder